Ertuğrul Belen: Kariyerinize rakamlarla başladınız, insanlarla devam ediyorsunuz. Müfettiş olarak başladığınız kariyeriniz son 12 yıldır insan kaynakları alanında fark yaratıyor. Bu dönüşümü nasıl başardınız?
Yavuz Elkin: Bu soruya cevap verebilmek için müfettişliğin de öncesindeki yıllara dönmek istiyorum. Ben bir bakkal dükkanında büyüdüm. Sizinle sohbetimiz öncesi düşünürken, aslında networking kavramını, babamı ve abimi o dükkanda izlerken öğrendiğimi fark ediyorum. Dükkanın da bir müşteri “networkü” vardı. Her biri diğerinden farklıydı. Bağ kurmak için uyumlanmak önemliydi. Babamı ve abimi gözlemleyerek o ilişki biçimlerini devam ettirmeye çalışıyordum. Bu deneyimden, daha ilkokula giderken herkese aynı davranılmayacağını öğrenmiştim.
Özellikle, orta son ve lisedeyken dükkanı resmen yalnız başıma idare ediyordum. Üniversiteyken de tüm yazları dükkanımızda geçirirdim. Düşünüyorum da keşke böyle bir deneyimi kendi çocuklarıma da yaşatabilsem. Genç yaşta ticari ilişkileri yönetmeyle ilgili çok değerli kazanımlarım olmuştu.
Babamdan şunu çok net gördüm: güven yaratmak için şeffaf ve mutlaka hesap verebilir olacaksın. O dönemde yazar kasa yoktu. Alınan ürünlerin fiyatlarını tek tek kağıda yazar ve müşterinin önünde, onunla beraber hesabı yapardık. Dolayısıyla bunlar, güvene dayalı ilişkilerdi. Hâlâ benzer prensiplerle çalışıyorum.
Daha sonraki yıllarda babamın Kırklareli Ticaret Odası'ndaki ilişkileri, sivil toplum kuruluşu üyeliği ve siyasete olan ilgisiyle gelişen çevresi, o zaman neye baktığımı bilmeden, networking kavramını daha geniş bir çerçeveden anlamamı da sağlamıştı.
Üniversite sonrası müfettiş olarak profesyonel kariyerime, tüm bu “birikimlerle” bankada başladım.
Ertuğrul Belen: Sizi dinlerken, adı networking olarak konulmamış olsa dahi yaptıklarımızla çocuklarımıza davranışları nasıl doğrudan ve dolaylı olarak devrettiğimizi fark ediyorum.
Peki, müfettişlik deneyimi nasıldı?
Yavuz Elkin: Müfettişliği hep şöyle gördüm; çocukluğumda en sevdiğim çizgi film Red Kit'ti. Yalnız kovboy! Red Kit ne yapıyor? Bir yere gidiyor ve oradaki derdi çözüyor. Güneş batarken de Düldül'ün sırtında yoluna devam ediyor.
Kaynak: Red Kit by Maurice De Bevere
Müfettişlikte de ilk baştaki acemiliği atlatıp, kendi başınıza iş yapmaya başladığınızda, aynı Red Kit gibi sürekli yeni bir yere gidiyorsunuz. Aslında oraya ait değilsiniz. Bunu siz de biliyorsunuz, onlar da biliyor. Ancak orada inandığınız bir misyonunuz var.
Müfettişlikteki misyon, güvene dayalı bir ilişki geliştirip, kurduğunuz şeffaf ve hesap verilebilir sistemden aldığınız bilgilerle geleceğe ışık tutmanızdır. Dolayısıyla, teftişe gittiğinizde, tüm taraflarda "Aynı gemideyiz. Eğer önümüzdeki bulgulara doğru bakabilirsek, bu hepimize iyi gelecek" hissini yaratmanız, bu güveni kurmanız çok önemli. Benim profesyonel iş hayatım böyle başladı. Yaptığım her işe inandım, insan ilişkilerinde samimiyet ve güveni hep ön sırada tuttum ve tutkuyla çalıştım.
Ertuğrul Belen: Gerçekten de inanç ve tutku başarı için önemli kişisel değerler. Peki sizce şans da önemli mi?
Yavuz Elkin: Evet, şans faktörünün önemli olduğunu düşünüyorum. Doğru zamanda, doğru yerde ve doğru kişilerle olmak ihtimalleri artırıyor diyebilirim. Örneğin ben, Bireysel ve KOBİ bankacılığın geliştiği 90'lı yılların ikinci yarısında, kendimi uluslararası danışmanlık firmasıyla yürütülen bir projenin içinde kendimi buldum. O şansı iyi kullandım.
Teftiş kurulları okul gibi olduğu için bir noktada, denetim fonksiyonuyla ilgili öğrenmek istediklerim kafamda oturmuştu. Danışmanlık şirketiyle karşılaşmamla birlikte kariyerim satış ve pazarlama tarafında yepyeni bir yola girdi.
Bu arada, 2000 ve 2001 yılları bankacılık tarihinin en zor yıllarıydı. Her üç çalışandan bir tanesinin işsiz kaldığı, her dört şubeden bir tanesinin kapandığı ve 30'dan fazla bankanın tarihin sayfalarına gömüldüğü kötü günlerdi. Ben de bu dönemde büyük ölçekli bir bankadan daha küçük ölçekli bir bankaya geçmiştim. Ben eylülde başladım ve kasımda kriz oldu. Çok stresli olabilecek bir dönemde, şans bana bu defa o bankada teknoloji alanında çalışma açılımını yarattı. Uzun süre teknoloji ve banka satın alımı gibi stratejik projelerin içinde yer alıp, önemli öğrenme fırsatları buldum.
Sonra sanırım köklerime döndüm. Teknoloji, projeler, analizler ve mutfaktaki teknik çalışmalar yeter; dışarı çıkmalıyım ve daha fazla insanla olmalıyım dediğim bir dönemde karşıma farklı bir fırsat çıktı. Networking'in gücü! Bir arkadaşım sayesinde bu defa DenizBank'tan bir yöneticiyle tanıştım. O sohbet ve tanışıklık beni 2004 yılında Ticari Bankacılıktan sorumlu Grup Müdürü olarak DenizBank'a getirdi. Yeni bir iş ve ekip kuruyorduk. Değişim yönetimi, gelişim, kültür konularına odaklanmıştım ve birçok projeye imza attık. Öte yandan DenizBank’ın hızlı büyümesi devam ediyor ve büyüyen şube ağı için insana yatırım konusu daha da önem kazanıyordu. Ticari bankacılık alanında yarattığımız eğitim, gelişim rüzgarı bana önce Deniz Akademi’nin kuruluşu, sonra da insan kaynakları sorumluluğunun kapılarını açtı.
İşte böyle müfettişlikle başlayan, farklı disiplinler ve bankalarla gelişen 27 yıllık iş hayatımın son 13 yılında kendimi insan kaynaklarında buldum. Çok da mutluyum.
Ertuğrul Belen: Deniz'in İncileri, Deniz Aşırı staj programları ve Bilakis tersine mentörlük gibi genç kuşağa inanan birçok değerli projeyi ekiplerinizle gerçekleştiriyorsunuz. Sizce bunlar, çocukluğunuzda size duyulan güvenin bir yansıması olabilir mi? Yani, size genç yaşta inandıkları için, siz de aynısını bu projeler aracılığıyla yapmaya çalışıyor olabilir misiniz?
Yavuz Elkin: Hiç bu açıdan bakmamıştım. Otonomiye çok inanıyorum. Öğrenme tutkunuyum. Bir şeyler öğrenmek için de yapmak, uygulamak gerekli; okumak ve izlemek tek başına yeterli olmayabiliyor. Gördüklerini uygulamaları için de gençlere fırsat vermek gerekiyor.
Geçtiğimiz haftalarda Intertech ve DenizBank'taki stajyerlerin proje önerilerini dinledik. Tam da bu günlerde, pandeminin yarattığı belirsizliğin göbeğinde, gençlere "Çalışan deneyimi üzerine bize proje üretir misiniz?" diye sorduk. O kadar güzel şeyler ürettiler ki! Herkesin farklı duygular yaşadıkları şu dönemde, etkileşimi ve sosyalleşmeyi destekleyen mobil uygulamalar ve bunun gibi birçok yaratıcı proje geliştirdiler! Hepimizin enerjisini yükselttiler! Gençlere çok inanıyorum.
Ertuğrul Belen: Pandemi süreci uzadıkça insanların farklı duygular yaşadıklarını söylediniz. Bu konuyu kişisel gözlemlerinizle biraz daha açar mısınız?
Yavuz Elkin: Pandemi öncesinde, Deniz Kule'de yaklaşık 4 binden fazla arkadaşımızla birlikte çalışıyorduk. Hatta misafirler ve eğitime gelenlerle birlikte adeta küçük bir ilçe nüfusunda oluyorduk. Karantina döneminde bu sayı 200'e düştü. Şu anda ise yaklaşık 400 kişiyiz.
Geçen gün ofise ilk kez gelen genç bir arkadaşımız ile sohbet ettik. “Nasılsın, iyi misin, ne hissediyorsun?” diye sordum. “İyiyim. Ofiste olmak güzel. Burada kendimi güvende hissediyorum ve hijyen üst düzeyde olduğu için de rahatım ama yalnızlık çok kötü!” dedi.
Düşünsenize evde karantinayla yalnız kaldık. Şimdi ofiste bile yalnızız! Bu duygu insanı zaman zaman aşağı çekebiliyor.
Yıllardır gençlerle buluşmalarımızda "İş verenden ne beklersiniz?" diye sorduğumuzda, "Esnek çalışma, evden çalışma olsun" yanıtlarını sık sık alırdık. Şimdi her şey normale döndükten sonraki dönemi hayal ederken "İki gün evden olsun ancak mutlaka belli bir süre de ofiste olsun" dediklerini duyuyorum. Sosyalleşme önemli bir ihtiyaç alanı hiç şüphesiz...
"Sosyal mesafeyi korumak" bu zorlu dönemi sağlıkla atlatmak için çok önemli! Fakat benim inancım burada asıl dikkat edilmesi gereken uzaklığın fiziksel mesafe olması gerektiği... Çünkü bu dönemde dijital kaynakları kullanarak sosyal ilişkilerimizi bırakın azaltmayı, artırmak bile mümkündü. Kendi adıma bu dönemde hem banka içinde hem de banka dışında hiç olmadığı kadar çok temasım ve bu temaslarda da daha derin ilişki kurabilme şansım oldu.
Ertuğrul Belen: Sizce profesyonel kariyerin hangi evresinde networking becerisine duyulan ihtiyaç artıyor?
Yavuz Elkin: Özellikle yöneticilik seviyesine geldikten sonra şunu görüyorsunuz: sadece kendi başınıza yapabildiklerinizle bir noktaya kadar gelebilirsiniz. Onun üzerinde bir performans elde edebilmek için iş birliğine, networking'e, sosyal zekaya ve sosyal sermayeye ihtiyaç var.
Geçen gün LinkedIn'de bir araştırmayla karşılaştım. Gençlere soruyorlar "Hangi beceriler sizi farklılaştıracak?" “Teknik beceriler” diyorlar. Yöneticilere aynı soruyu sorduklarında ise “sosyal beceriler” yanıtını alıyorlar.
Üniversite ve hemen sonrasında gençler doğal olarak kendilerini bilgi ve yetkinliklerle doldurmaya odaklanıyor. Elbette 21. yüzyıl yetkinlikleri ile kendimizi donatmalıyız ve o listeye bakınca da yine duygusal zekanın, ilişki yönetiminin önemi görülüyor. Gençlerin network vizyonlarını da güçlendirmeleri, şirket içinde ve dışında yeni ilişkiler kurmaları ve onları canlı tutabilmeleri gerekiyor.
Ertuğrul Belen: Yavuz Elkin'in networking haritasını düşünüyorum: ailesi, dostları, üniversite arkadaşları, bankacılık sektöründeki tanışıklıkları, insan kaynakları sektöründeki meslektaşları, şirket içindeki binlerce çalışandan ismen bilmesi gereken yüzlerce her seviyeden takım arkadaşı, kaptanlar, yöneticiler, stajyerler, üniversitede ders verdiği öğrencileri ve danışma kurulunda olduğu MBA programlarındaki kritik temasları... Bu büyük networkü nasıl yönetiyorsunuz?
Yavuz Elkin: “Network yönetimi” uzun zamandır bilimsel açıdan ele alınıyor ama bence temelde en önemli unsur “samimiyet”. Her zaman sahici olmak, hayatı da kolaylaştırıyor diye düşünüyorum, ve de elbette uzun vadede ilişkilerin güçlü ve sürdürülebilir olmasını sağlıyor.
Öncelikle, her neredeysem orada oluyorum. Buna evde, işte çok dikkat ediyorum; kiminle berabersem tamamen o anda, orada ve onunla olmaya özen gösteriyorum. Basit gibi durmakla beraber, çoğu kez çevremde dikkatlerin çok dağınık olduğunu gözlemliyorum.
Kurum içi networkü işimin çok önemli bir parçası olarak görüyorum. Tüm çalışma arkadaşlarımla kurduğum bağlar da benim için her zaman çok kıymetli olmuştur. DenizBank iç networküne baktığınızda yüzde 70'inin şube ve bölge çalışanları olduğunu görürsünüz. Bizim banka kültüründe saha; yani şube çok önemlidir. Dolayısıyla, onlarla kuracağım bağlara çok önem veriyorum. Bu anlamda, bölge müdürlerimizle devamlı temas halindeyim.
Şube müdürlerimizle, genellikle terfi oldukları dönemde temeller atılan yoğun ve güçlü bir ilişkim var. DenizBank'ın içinden terfi alarak şube müdürü olduğunuzda, bir yıl boyunca Yeni Kaptanlar Kulübü eğitim programına katılırsınız. Bu program 13 yıldır devam ediyor ve bu açıdan sanırım ülkede pek örneği yok. Bu programda bizzat kendim eğitimler veriyorum ve kaptanlık yolculuğunun başında şube müdürlerimizle güçlü bağlar kuruyoruz ve insanlar gönülden emek verdiğinizi, desteklediğinizi gördükçe de bu bağlar korunmaya devam ediyor.
Yeni Kaptanlar Kulübü programında da öncelikli odak alanlarımızdan bir tanesi, sizinle çalışmalarımızdan bildiğiniz üzere, kaptanların iç ve dış networklerini geliştirmeleridir.
Ertuğrul Belen: Programda, kaptanlar sizden networking ile ilgili ne duyuyorlar?
Yavuz Elkin: Kaptanlarımıza özetle diyoruz ki; tıpkı benim aile dükkanım gibi, bu dükkanı-şubeyi devraldığınızda, bir taraftan o ilçedeki kaymakamla, belediye başkanıyla ve kanaat önderleriyle dış networkünüzü kurmalısınız. Diğer taraftan da bankanın içerisinde kendi bölge müdürlüğünüz, kredi bölge müdürlüğünüz, genel müdürlük ve diğer bölümlerle olan ilişkilerinizi geliştirmelisiniz.
Takımınız ve paydaşlarınızla iletişiminiz güncel olmalı. Hatta bu paydaşlarınızın sizinle paylaştıkları kadar hayatlarını, ailelerini ve özel durumlarını önemsediğinizi hissettirmelisiniz. Elbette samimiyet ve içtenlikle de önemsemelisiniz. Mesela, sohbet ederken doğal akışta konusu gelmiş ve çocuğunun LGS sınavına girdiğini biliyorsanız, sonucunu takip etmek gibi ufacık inceliklerden bahsediyorum. Bağ kurmak budur. Networking'i işte burada bazen yanlış yorumluyoruz; kast ettiğim “mış gibi davranmak” değil. Samimi olmak, gerçekten merak etmek ve önemsemek.
Bu arada, çok önemsediğim bir başka programımız da Bahçeşehir Üniversitesi ile 6 yıldır sürdürdüğümüz Kurumsal MBA programı ve ben de burada bir dönem insan kaynakları dersi veriyorum. Konu başlıklarımızdan birisi de, networking. Columbia Business School tarafından geliştirilen network haritasını kullanıyoruz. Merak edenler GLeaM.org adresinden inceleyebilir. Yine iç/dış, yakın/uzak bağlantıları üzerine çalışıyoruz. Almadan vermenin, tavsiye istemenin, bağlarının çeşitliliğinin ve canlı tutulmasının önemini deneyimliyoruz.
Ertuğrul Belen: Sizinle bir sohbetimizde "Ağ kurmak diye bir şey yoktur" demiştiniz. Bu değerli düşüncenize röportajımızda yer vermek isterim. Ne demek istediğinizi açar mısınız?
Yavuz Elkin: Ağ kurmak yoktur. Bağ kurmak vardır. Diğer bir deyişle: Bağ olmadan, ağ olmaz.
Ertuğrul Belen: Atasözü gibi oldu.
Gülüyoruz.
Yavuz Elkin: Networking yapma yaklaşımındaki hedef, ağ kurmak olmamalıdır. Bağ kurmak olmadır. Siz o bağları tutkuyla ve içinizden gelerek, samimiyetle kurduğunuzda, ilişkiler doğallıkla gelişir.
Ertuğrul Belen: Networking konusunda birlikte çalıştığımız ve aralarda sohbet ettiğimiz için sizi tanıyordum. Ancak bu röportajda bir konu daha kafamda pekişti: Liderin ulaşılabilir olması!
Bazen networking'in önemini vurgulayan liderlere, kendi ekiplerinin dahi ulaşamadığını fark ediyorum. LinkedIn'den herkese yanıt yazıyorlar. Ancak kendi ekiplerinin e-postalarına dönmeyebiliyorlar.
Oysa, yıllar geçip yetkinlikler ve rütbeler artarken ulaşılabilir olmak, liderin kurum içi networkünü organik olarak hızla büyütüyor. Sahadan raporların ötesinde güncel müşteri, rakip ve ekip haberlerini alabiliyorlar. Yani kariyerin başındaki profesyoneller birine ulaşmakta zorlanırken, kariyerin üst noktasındakiler ekiplerine el uzatarak dahi kurum içi networkü inşa edebiliyorlar. Siz de ulaşılabilir bir lidersiniz. Konuya bakış açınız nasıl?
Yavuz Elkin: Ulaşılabilir olmak benim için temel prensiplerden bir tanesi oldu. Unvanlara takılmıyorum. Sahici ve samimi olmayı önemsiyorum. Her gün kendim olmaya çalışıyorum.
Sıklıkla Deniz Akademi'ye inerim, sınıflara girerim. Herkesin gözlerine bakmayı, enerjilerini hissetmeyi ve bir ihtiyaçları olup olmadığını anlamayı isterim. Akademi lobisinde özellikle zaman geçiririm. Sohbet etmek isteyenlerin rahatlıkla gelebilmelerini isterim. Bunu samimiyet ve sahicilikle yıllardır yapmaya çalışıyorum. Yine esnaf ruhundan yadigar bir yaklaşım olabilir. İçeride ol, insanlardan öğren, insanlarla öğren, birlikte geliş, geliştir.
Ertuğrul Belen: Üst düzey bir yöneticinin etkili LinkedIn kullanımı için sık sık sizin profilinizi örnek veriyorum. LinkedIn'e nasıl bu kadar güzel ısındınız?
Yavuz Elkin: Yanılmıyorsam 2014 yılıydı. LinkedIn kurumsal anlamda Türkiye'de yeni açılımlar yapıyor ve iş birliği geliştiriyorlardı. Tanıştık ve birlikte çalışmaya hemen tamam dedim. Türk bankaları arasındaki ilk kurumsal LinkedIn hesaplarından biri olarak başladık.
Bu farkındalıkla daha fazla içerik üretmeye odaklandık. Aynı dönemde LinkedIn de farklı sektörlerden profesyonellerin öne çıkmasını arzu ediyordu. Çünkü, LinkedIn'i sadece bir network kurma aracı değil, aynı zamanda güncel içeriği olan bir platform olarak geliştirmek istiyorlardı. Benimle iletişime geçtiklerinde bireysel anlamda daha aktif olmaya sıcak baktım. Bu kararım, hem istikrar hem de bütünlük gerektirmişti. Çünkü LinkedIn'de daha çok içerik, daha çok temas demek! Yayın yapıp, mesajlarınıza dönmediğinizde bütünlüğünüzü ve samimiyetinizi koruyamazsınız.
2015 yılında LinkedIn'in Londra'daki bir davetine katıldım. Bu etkinlikte içerik üretmenin değerine odaklanmışlardı. Londra'dan LinkedIn'de yayın yapma motivasyonum yüksek döndüm. Kendime hedef koydum; ayda bir yayınlanacak 50 yazıdan oluşan bir seri planladım. 2019 başına kadar hedeflediğimi başardım ve dört yıl boyunca yazılar birçok kişi tarafından okundu. Bağlantılarım arttı. Yazılarla birlikte sayısı hızla artan tüm mesajlara geri dönüş yaptım.
Bununla birlikte öğrenmeye tutkun olduğum için olsa gerek, yenilikleri çok takip ederim. Bugün çalıştığımız çoğu iş ortağımızla başlangıç noktası bu oldu diyebilirim. Hem İK hem de gelişim alanındaki girişimleri çok önemsiyorum. Bu açıdan da bir çok start-up ile ortak işler yapmaktan çok memnun oluyoruz; böylelikle genç girişimciler ile birlikte gelişen bir ekosistem oluştu.
Benzer biçimde bankadan ayrılan bazı arkadaşlarımızı da kurumsal eğitim sektöründe devam etmeleri konusunda cesaretlendirerek destek oldum. Bugün geldikleri noktada katkım olduğunu söylemeleri de beni bu anlamda mutlu hissettiriyor.
Bankadaki çok önemli sloganlarımızdan birisi, “bir kere Denizci, her zaman Denizci”. Bu nedenle ayrılan arkadaşlarımızla da ilişkiyi sürdürebilmeyi çok önemsiyorum. Hatta onların sosyal medyadaki paylaşımlarımızı desteklemelerinden ayrı bir mutlu oluyorum.
İşte en başta konuştuğumuz gibi, samimiyet ve güven olduğunda, bunların hepsi mümkün oluyor…
Yavuz Elkin Hakkında
Yavuz Elkin, DenizBank İnsan Kaynakları ve Deniz Akademi Grubu Genel Müdür Yardımcısıdır. Marmara Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi İngilizce İşletme alanında Lisans eğitimini tamamlamıştır.
Kariyerine 1993 yılında Yapı Kredi Bankası’nda Müfettiş Yardımcısı olarak başlayan Yavuz Elkin, 1998-2000 yılları arasında Kurumsal Pazarlama Bölümü’nde Müşteri Yönetimi Birim Müdürü, 2000-2004 yılları arasında Dışbank Ticari Pazarlama Direktörü, 2004-2007 yılları arasında DenizBank Ticari Bankacılık Grup Müdürü, 2007-2008 yılları arasında DenizBank Eğitim Grup Müdürü, 2008-2014 yılları arasında DenizBank İnsan Kaynakları ve Deniz Akademi Grup Müdürlüğü görevlerini üstlenmiştir. Şubat 2014’ten itibaren DenizBank İnsan Kaynakları ve Deniz Akademi Grubu Genel Müdür Yardımcısı olarak görevini sürdürmektedir.
Yürüttüğü iş birlikleri sonucunda ekibiyle ATD, HR Excellence, Global CCU ve Brandon Hall Group ödüllerine layık görüldü. Yavuz Elkin, evli ve üç çocuk babasıdır.