Ertuğrul Belen: Ozon Tekstil ile DeFacto'nun öncü üretim iş ortağı olmanızın yanı sıra, Primark ve C&A gibi global markalara 10'dan fazla ülkeye ihracatınız var. Bu süreçte, yüzlerce kişinin liderliğini yapıyorsunuz. Geçmiş kariyerinizde de önemli başarılara imza attınız. Gerek iş dünyasındaki bu deneyimleriniz, gerekse kişisel yaşamınızda networking'in nasıl bir etkisi oldu?
Duygu Sivrioğlu: "Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" diye çok güzel bir söz vardır. Çevremizin bizi yansıttığını düşünüyorum. Yıllardır bilerek ya da bilmeyerek, hayatımda emek harcadığım önemli bir alan networking oldu. Benim için networking, etki bırakan iletişim, yani etkileşimdir.
Networkün etkisini hayatımın her alanında hissediyorum: sosyal hayat, aile, arkadaşlar, çocuğumun okulu, iş çevresi... İlişkileri canlı tutmayı ve insanın bulunduğu yerde kendini ait hissetmesini networking'in temel kriterleri olarak görüyorum. Özellikle de güvene dayalı ilişkilere değer yatırımı yapmanın çok önemli olduğuna inanıyorum.
Ertuğrul Belen: "Değer yatırımı" harika bir tanım oldu. Ne demek istediğinizi biraz daha açar mısınız?
Duygu Sivrioğlu: Değer yatırımı, çevrenize değer verdiğiniz için içten bir yaklaşımla onlara ilgi göstermeniz, zaman ayırmanız ve karşılık beklemeden desteklemenizdir. Yıllar içinde ekibim, tedarikçilerim ve müşterilerime değer yatırımı yaptığım için aramızda öğrenen-öğreten bağlar oluştuğunu fark ediyorum. Ayrıca farklı uzmanlık alanlarından insanları tanımaya başladığınızda hayat zenginleşiyor, kolaylaşıyor.
Kariyerimde hep ekip sayısı fazla olan şirketlerde çalıştığım için üniversiteden mezun olduktan sonra iş hayatına başladığım ilk gün itibarıyla networking'in hayatı kolaylaştıran etkisini hissettim. Tedarikçi ve müşteri sayısı da hep yüksekti. Güvene dayalı bir çevre, bana hep yol gösterdi, kariyerime iz bıraktı ve bugünlere gelmemi sağladı.
Ertuğrul Belen: Sizi dinlerken şunu yeniden fark ediyorum: hangi sektörde ve nasıl bir ortamda çalıştığımız networking'e bakış açımızı da şekillendiriyor. Değil mi?
Duygu Sivrioğlu: Kesinlikle! Türkiye'de ağırlıklı olarak tekstil sektöründe çalıştım. Tedarik zinciri yönetimi görevim özellikle tekstil sektöründe tüm Anadolu’yu kapsıyordu. Ayrıca yurtdışı bağlantılarım da çok fazlaydı. Yaptığım iş ise satış pazarlama ile başlayıp daha sonra birim yöneticisi ve bugün de uçtan uca yönetimi kapsıyor. Özellikle de Avrupa, sonrasında Uzakdoğu’dan müşterilerim oldu, Türkiye dışında Moldova, Mısır, Fas gibi farklı ülkelerde üretim yaptırdım. Bu deneyimlerin hepsi farklı networking kaslarını güçlendirdi.
Ertuğrul Belen: Kültürler arası networking nasıldı?
Duygu Sivrioğlu: Avrupa'da, Akdeniz ile Kuzey Avrupa ülkeleri arasındaki farkları hep konuşuruz. Akdeniz ülkelerinde network daha çok sosyal yani arkadaşça iletişim ve tanıştırmalar ile hızlı başlıyor. Kuzeye çıkıp İngiltere ve Almanya'ya ulaştığınızda ilk öncelik çalıştığınız şirket ve yaptığınız iş oluyor. Bu arada, ister güneyde ister kuzeyde, networkü sürdürürken güven ve disiplin etkili oluyor. Özetle, asıl fark süreç başlarken oluyor.
Uzakdoğu ise tamamen farklı. Uzakdoğu kültüründe kadın farklı konumlandırılıyor. Orada tekstil sektöründe erkek çalışan oranı daha yüksek.
Bizim enerjimiz daha yüksek. Sık sık mimik ve el hareketi kullanıyoruz. Onlar daha sakinler ve yavaş hareket ediyorlar.
İspanyollarla daha yüksek enerjide konuşurken, Japonlarla daha dingin olmanız gerekebiliyor. Zaman içinde nasıl karar verdiklerini ve düşündüklerini de öğreniyorsunuz. Çok güzel deneyimler.
Ertuğrul Belen: İyi niyetli merakın, bir kültüre uyumlanma sürecinde networkü güçlendirdiğini düşünüyorum. Sizce?
Duygu Sivrioğlu: Zaten merak olmadığında, ilişki ve network de olmuyor. Devam ettirirken de ilk yarattığınız güvenin sürdürülebilir olması önemli. Sınırlı bir zaman ve enerjimiz var. Burada önceliklendirme yapabilmek kritik bir konu... Keşke tanıştığımız herkes ile çok derin ilişkiler geliştirebilsek ama böyle bir şansımız çoğu zaman olmuyor. Kiminle ne konuştuğumu ve nasıl hatırlamak istediğimi ve bundan sonrasında nasıl bir ilişki ile devam etmek istediğim konusunda ufak notlar alıyorum. Ajandanıza notlar alırsanız bu ilişkileri sürdürmeniz mümkün. Aksi halde bu ilişkiler maalesef unutulmaya mahkum kalıyor.
İnsanların uzmanlıklarını, ne yaptıklarını, ailelerini, ilişkilerini ve bağlamlarını merak ettikçe bağlar da derinleşiyor. Çünkü hepimiz günün sonunda insanız. Başlangıçlar farklı olsa da, ilişkiler iyi niyetle sürdürüldüğünde networking yolculuğu kültürler arasında dahi benzerlik gösteriyor.
Ertuğrul Belen: Kültür demişken, yeni kuşağın tanışma sürecinde daha cesur olduğunu gözlemliyorum. Bizde -X Kuşağı- üst düzey biriyle tanışmak adeta bir tabuydu. Gereksiz konuşma! Gıkını çıkarma! Sorarsa, cevap verirsin! ve nicesi kulaklarımda çınlıyor.
Duygu Sivrioğlu: Belki de eski kuşaklar kendilerini sabote ediyorlardı. Yeni neslin özgüvenli, girişimci ve meraklı olduğunu gözlemliyorum. Anlamak için soruyorlar, ilgilenince temasta kalıyorlar.
Örneğin LinkedIn ile iş başvurusu için doğrudan bana ulaşan gençler oluyor. Bazen de bir şey öğrenmek için yazıyorlar. Hatta bir şey okuyor ve benimle ilgili olduğunu düşünerek paylaşıyorlar. Yorum yazıyorlar. Bu, benim çok hoşuma gidiyor. Öğrenme isteği olan gençlere zaman ayırmak bence çok önemli. İnsana yatırım aynı zamanda bir sosyal sorumluluktur.
Gençlerin, saygı çerçevesinde kalarak her türlü kapıyı açmak için girişken olmalarını tavsiye ediyorum. Varsa, onları durduran sabotajcı iç seslerini mutlaka engellesinler!
Ertuğrul Belen: Kuşaklar arası networking konusuna girmişken, her geçen gün LinkedIn'de içerik paylaşan profesyonelleri daha fazla görüyorum. Bu makaleler elbette çok değerli, ancak bu içerik tanışma ve sohbete vesile olursa etkileşim oluşuyor. Özellikle gençlere bu alanı daha fazla açmak gerekiyor. Değil mi?
Duygu Sivrioğlu: Şu açıdan da bakabiliriz: kimseye bir şeyi zorla öğretemezsiniz, insanlar ancak öğrenmek isterlerse öğrenirler. Makaleler tabii ki çok değerli ama belki bir okuyanın o makaleyle ilgili soracağı küçük bir soru, onun çok kritik bir ihtiyacını karşılayacak. O kişiye ayırdığınız 5-10 dakika hayatında ciddi anlamda fark yaratacak. O yüzden gençlerin meraklı kalabilmeleri ve girişimci ruhlarını yaşatabilmeleri adına her zaman onlara geri dönüş yapmak gerekiyor. Monologdansa diyalog tercih etmeliyiz.
Ertuğrul Belen: Kurum içi networking ile ilgili deneyimlerinizi anlatabilir misiniz?
Duygu Sivrioğlu: Ozon’da son 2 senedir ana odağımızda iki konu vardı: Yalın üretim ve yalın yönetim. ‘Yalın’ın iki temel taşı var; insana yatırım ve sadeleşmek. Bu noktada görsel yönetim, Asakai dediğimiz toplantılar yapıyoruz. Ekiplerin bir gün önce neler yaptıklarını ve ertesi gün neler yapacaklarını konuştukları, günlük operasyonu yönettiğimiz toplantılar var. Asakai, kurum içi network adına çok faydalandığım bir uygulama oldu. Bu toplantılar ile ekip arkadaşlarım konuşarak ve paylaşarak birbirlerinin problemlerini ve yaşadıklarını anlıyorlar. Bu sayede ekip içi empati de gelişiyor.
Örneğin A3 ve A0 dediğimiz arkadaşlar problem çözme teknikleri anlamında projeler ve sunumlar yapıyorlar. Takım birlikte çalışıyor ve paydaşlarına sunuyor. Böylelikle, kısa sürede ve etkiyle insanların görünürlüğü ve kendilerini ifade edebildikleri alanlar arttı.
Ayrıca, kurum içinde çok önem ve öncelik verdiğimiz “Geleceğin Liderleri” isimli bir kariyer programımız var. Tüm çalışanlarımıza bir alt yapı sunuyoruz ve bu alt yapıyla birlikte kişilerin kariyer yollarını çizmeleri konusunda araçları ve kaynakları sağlıyoruz. Eğitimler organize ediyoruz ve projeler yapılıyor. Bu projelerin bir kısmı tedarikçiler, bir kısmı ise müşterilerle birlikte yapılıyor. Böylelikle müşteriyle bağ kurma ve tedarikçi ile iş birliği yapma kollarını desteklemiş oluyoruz. Yani en önemlisi uçtan uca hem müşteri, hem tedarikçi ve diğer iş süreçlerini de görerek kurum içi tanınırlığı doğallık içinde artırmış oluyoruz.
Tekstil emeğin yoğun olduğu bir sektör. Ülkemizde kadınların çok çalıştığı bir alan. Ben kadının iş hayatındaki konumunu ve gücünü artırmanın oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle Sivas üretim tesislerimizdeki kadın çalışanlarımızın iş hayatında daha güçlü olmalarını sağlayacak imkanlar yaratmaya önem veriyorum. Dışarıdan profesyonel koçluk almaları ve aldıkları eğitimi hayata geçirmelerini amaçlıyoruz. Kadının güçlenmesi rolü her platformda dikkat ettiğim ve çalıştığım konulardan bir tanesi diyebilirim.
Son olarak, kurum içi koçluk yapıyorum. Yakın dönemde profesyonel koçluk eğitimi almaya başladım. Bu eğitimin yöneticiliğime, profesyonel ve sosyal yaşantıma katkı sağladığını gözlemledim. Koçluk duruşu ve koçluk şapkası bambaşka bir yetkinlik.
Enerjimin ve zamanın yettiği kadar gönüllü koçluk yapıyorum. Koçluk, çevrenizle kendiniz arasında açtığınız bir sosyal alan olduğu için oradaki ilişkiler ister istemez çok samimi olmaya başlıyor.
Ertuğrul Belen: Yeni normal sürecinde dijitalde kısa toplantılar yapabilmenin çok önemli olduğunu gözlemliyorum. Ancak maalesef birçok profesyonelden saat 17:00'a kadar toplantılara katılıp, sonrasında gerçek anlamda çalışmaya başlayabildiklerini duyuyorum. Tam da bu noktada, kısa zamanda net işlere, yani aza-öze odaklanan Asakai toplantılarını dijitale taşıyabildiniz mi? Zamanında sahada bu geçişi yapmak kolay olmuş muydu?
Duygu Sivrioğlu: Biz, Asakai toplantılarına bölüm bölüm başladık. Yalın felsefe, yalın mantık, problem çözme teknikleri ile başlayarak Görsel Yönetim – Asakai adı altında farklı departmanları dahil ettiğimiz toplantılarla hareket geçtik. Alışkanlıklar çok kolay değişmiyor. 15 dakika olarak planladığımız Asakai’lerin 1 saate uzadığı da oluyordu. Burada sabır ve disiplin ön plana çıkıyor.
Günlük takip ettiğiniz konuları belirleyip, gerçekten disiplinli bir şekilde her gün üzerinden geçip, iyi bir moderatörlük ile ilerlediğiniz zaman, sonuç alma sürelerinin de kısaldığını görüyorsunuz. Sabrın sonunda net bir şekilde performans verimliliğinin arttığını görebiliyorsunuz. Bu toplantıların kişilerin sorumluluk alma ve problemlere sahip çıkma noktasında etkisi çok büyük oluyor.
Pandemiden dolayı Asakai'lere dijitalde devam ediyoruz. Dijitalde bu toplantıları görsel anlamda daha iyi nasıl yapabileceğimiz konusunda araştırmalarımız devam ediyor.
Ertuğrul Belen: Dünya markalarına ihracat yapıyorsunuz. Uluslararasına açılmak isteyen şirketler ve kişiler nasıl bir yetkinlik ve networking zihin yapısına sahip olmalılar?
Duygu Sivrioğlu: Eskiden olsa fuarlara seminerlere katılmalarını konuşurduk. Şimdi sadece bunu söylemek yetersiz olur. Tabii yine fırsatlar çıkınca bunları kaçırmamak gerekiyor. Ancak globale açılmak için öncelikle müşterinin işini iyi anlamak gerekiyor.
Müşteriyi geçmişte de anlıyorduk. İhracatımız da böyle arttı. Ancak, şu anda müşterinin ihtiyaçları değişti. Hatta herkesin ihtiyaçları değişti. Hızla ve sürekli değişen ihtiyaçları anlayarak bunlara uygun platformlar ve özel çözümlerle müşteriye ulaşmak gerekiyor.
Müşteri tarafından bakacak olursak, o kadar çok tedarikçi ve rakip var ki! Sizin bir şeyleri farklı yapmanız gerekiyor. Farkınızı ifade edecek ortamlar sağlamanız gerekiyor. Eğer bir firmaysanız, web sitenizden LinkedIn ağınıza kadar nasıl etkili olduğunuzu, hem sosyal sorumlulukta, hem çevre ve sürdürülebilirlikte neler yaptığınızı aktarabilmeniz büyük önem taşıyor.
Müşteriler artık sadece ürün almıyorlar. Çevreye duyarlı, dünyanın problemlerine gözlerini açmış her anlamda sürdürülebilir bir tedarik zincirleri yönetimi yapan üreticiler ile birlikte çalışmak istiyorlar. O yüzden siz sadece ürününüzü değil, firmanızı, networkünüzü ve kendi değerlerinizi de sunuyorsunuz. Bu değerlerinizin ne olduğunu müşteriye çok iyi anlatmanız gerekiyor.
Ertuğrul Belen: Dijital Networking eskiden bir araçtı ama şimdi çok etkili bir kaldıraç oldu. Bu süreçte, kurumlar ve kişiler arasındaki bağlar da şeffaflaşıyor mu?
Duygu Sivrioğlu: Elbette, işin sonu dönüp dolaşıp dijitale geliyor. Siz, potansiyeliniz ve hatta duyarlılığınızın ne kadar görünür olduğu kritik dijital networking girdileri oldu.
Şeffaflığa gelince... Firmanızın değerleri ile sizin değerleriniz arasında uçurum varsa belki bu eskiden görünmüyordu. Bugün dijital networking ile değer mutabakatsızlıkları daha görünür olmaya başladı. Eskiden belki sadece ürün pazarlıyordunuz. Bugün ürünün yanı sıra hem kurumunuzun değerlerini, hem de kurum ile çalışanlar arasındaki bağlarınızı sunuyorsunuz.
Artık her şey daha görünür: firmalar, çalışanlar, CEO’ları genel müdürleri, yöneticiler, mavi yakasından liderine herkes... Bu görünürlük ile birlikte firma ve çalışan değerleri uyumlu ise, müşterilerinizde güven oluşturabiliyorsunuz. Kurum kültürü çalışanlar ile birlikte oluşuyor ve devam ediyor. Artık kendi değerlerinizle uyumlu bir şirkette çalışmanız yani hizalanmanız kritik bir konu haline geldi.
Özetle, dijitalleşmeyi bir fırsat olarak görürseniz ve bunu faydaya çevirebilirsiniz hem kendiniz hem de çevreniz için avantajlı olur. Bu dönemde girişim, özgüven, merak ve isteği olanlar öne çıkacak diye düşünüyorum. Artık herkesin girişimci olması, kendini ifade edebiliyor olması, duygusal farkındalığının olması ve karşısındakinin duygularını anlayabiliyor olması bence en önemli yeni yetkinlikler.
Daha önce fiziken fark ettiğiniz konuları, şimdi dijitalde yakalamanız gerekiyor. Bu da kolay değil! Ne kadar kendiniz ve karşınızdakinin duygularını anlayabilirseniz o kadar başarılı olabileceğinizi düşünüyorum. Bunu dijital ortamda başarmak mümkün. Hatta networkünüz daha hızlı gelişebilir.
Yüz yüze fiziki bir ortamda olmak tabii ki çok güzel. Örneğin yurtdışına gittiğimde müşterilerim ile öğle, akşam yemeği ya da kahve sohbetleri ayarlardım. Şimdi bu görüşmeler dijital ortamlara geçti. Dijital networking, hayatımızdan pandemi sonrası da çıkmayacak. Hatta artacak. Bizim de buna en iyi şekilde adapte olmamız gerekiyor.