Ertuğrul Belen: Sağlık, ilaç ve medikal teknoloji alanlarındaki çalışmalarınız sonrasında Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AIFD) Genel Sekreterlik görevini üstlendiniz. Profesyonel kariyerinizde sivil toplum kuruluşları, hasta dernekleri ve endüstri derneklerine de büyük önem verdiğinizi biliyorum. Tüm bu değerli deneyimler ışığında networking kavramına bakış açınızı paylaşır mısınız?
Dr. Ümit Dereli: 21. yüzyılda en önemli kavramlardan birisinin networking olduğunu düşünüyorum. Networking'i çok basit şöyle tanımlayabilirim: Bir tarafta belli bir ihtiyaca cevap verecek yetkinlikler var. Diğer tarafta da çok spesifik yetkinlikleri arayanlar, yani o yetkinliğe ihtiyaç duyanlar var.
Eskiden olduğu gibi hızlı bir şekilde kolay ve büyük paraların kazanıldığı bir dünya kalmadı. Şu anda, her şeyin en verimlisini yapmamız gereken bir çağdayız. Herkesin para kazanmak için deli gibi çalışması, bir başkasından daha iyi ve rekabetçi olması gerekiyor. Bu bakış açısı kurumlar için de geçerli. Amazon CEO’su Jeff Bezos’un çok sevdiğim bir sözü var: “Aslında Amazon’un bir gün iflas edeceğini düşünüyorum. Büyük şirketlere bakarsanız, ömrü 100 yıldan fazla olan şirket yoktur, ortalama ömürleri ise 30 yıldır. Müşterilerimize odaklanmak yerine kendimize odaklanmaya başlarsak, bu sonun başlangıcı olacaktır.” diyor.
Düşünün! Amazon dünyanın en değerli beş şirketi arasında yer alıyor. CEO’su böyle bir şey söylüyor. Bu aslında çok önemli bir sinyal. Yani hiç kimsenin rehavete kapılma lüksü bulunmuyor. Her tarafta müthiş insanlar var. Yeni fikirleri üretiyor ve geliştiriyorlar. Hepsi, bir şeylere ve birtakım insan ihtiyaçlarına cevap vermek için amansız çalışıyorlar.
Her ne kadar Covid-19 ve dünyadaki politik eğilimlerle birlikte gelişim bazı açılardan hızını ve ivmesini yitirmiş olsa da, yadsıyamayacağımız bir küreselleşme gerçeğinin içindeyiz. Yani en azından bilgi ve iletişim dijitalleşti ve küreselleşti. Hepimiz birbirimizle inanılmaz hızlı bir şekilde haberleşebiliyoruz. Amerika'daki bir olaya, biz de buradan duyarlılığımızı gösterebiliyoruz. Sosyal medya bunu katalize eden bir ortam sağlıyor. Böyle bir dünyadayız. Yani artık herkes, her an ve sürekli rekabetçi olmak zorunda. Çünkü hiçbir şeyin garantisi kalmadı.
Özetle, ihtiyaç ve yeteneği en kısa sürede eşleştirmek rekabetçi bir değer oldu. Networking tam da bu noktada etkili oluyor.
Ertuğrul Belen: Sizi dinlerken, Silikon Vadisi gibi çevik ekosistemlerin neden networking'e çok değer verdiklerini düşünüyordum.
Dr. Ümit Dereli: İlişki ağlarını merkezine alan gelişmeler fark yaratıyor. Belli ilgi alanındaki insanları bir araya toplayan Silikon Vadisi gibi... İlk önce yazılım, o yazılımı destekleyecek donanım vesaire derken, melek yatırımcısı, VC, onların sözleşmelerini yapacak avukatlar, patent uzmanları ve daha birçoğunun gelmesiyle bir ekosistem gelişiyor.
İki sene önce Boston’a gittiğimde gördüm. Harvard ve MIT aynı şehrin içerisinde bulunuyor. Birinden diğerine yürüseniz yarım saat sürüyor. Bir tanesinden 140, diğerinde yanılmıyorsam 60 Nobel Ödülü alan bilim insanı çıkmış. Yani ülkede diyorlar ki şu kadar kilometre çapında 200 tane Nobel’li bilim insanı var. Böyle bir şehirde bakın ne yaşanıyor: İki kişi kafede oturmuş, birisi merceklerin odak uzaklıklarının parabolik kesişmelerini konuşuyor, diğeri DNA zincirindeki Adenozin ve Timin ilişkilerindeki dengesizlikleri sohbet ediyor. İşte, sosyalleşme konusu! Yani networking sadece dedikodu ya da maç üzerinden değil.
İhtiyaçlarımız kafamızda her zaman kristal berraklığında değildir. Bazen düşünceleri sözcüklere ve sayılara rahatlıkla dökemeyebiliyoruz. Ya da bir şeyi resmetmek ve kelimelerle tanımlamak zor olabiliyor. İşte o karşılıklı ilişkilerde karşınızdakinin söylediği bir cümleden siz öyle bir şeyi yakalıyorsunuz ki... Budur! deyip yepyeni bir noktaya evirilmesini sağlayabiliyorsunuz.
Aslında network dediğimiz bir ekosistemin iskeletidir. Çünkü ekosistem onun üzerinde gelişir. Onun üzerinden geçen trafiğin kalitesiyle güçlenir. Yani siz ondan hep kaliteli bir trafik akıtırsanız o zaman gerçekten coşar, büyür, gelişir. Büyük bir zenginlik oluşur. Bu, aynı zamanda merak duymak, sürekli sormak, o sorulara yanıt aramak ve yanıtlarıyla heyecanlanmakla da ilgili bir konudur.
Ertuğrul Belen: Hedefleri biliyoruz. Ancak onlara bizi ulaştıracak kanallarda takılabiliyoruz. Ne dersiniz?
Dr. Ümit Dereli: Tabii bu insanların kendileri için ne hedefledikleriyle de ilgili. Ama tutkusu olan insanların o tutkularını geliştirebilmeleri için network kaçınılmaz bir kanal.
Mesela Kafka aslında hiç okunmak için yazmamış. Yazmak, kendisini ifade ettiği bir kanalmış. Bir arkadaşı var ve yazdıklarını sadece ona okuyor. Zaten sağlığı iyi değil. Öldüğü zaman arkadaşı Kafka’nın notlarını alıyor ve kitaplarını bastırıyor.
Günümüzde üretilen içerik o kadar farklı platformlar üzerinde ki! Eskiden televizyonda ne varsa oturur seyrederdik. Şu anda Netflix’te film beğenemiyoruz. Üstelik o da tek platform değil! Dolayısıyla bugün çok iyi bir sporcu, bir yazar, bir müzisyen de olsanız üretiminizin o uygun kanallar üzerinden akması ve diğerleriyle buluşması gerekiyor.
Kafka o kitapları arkadaşına hiç okumamış olsaydı, ne kaybettiğimizi hiçbir zaman bilmeyecektik. Böyle bir değeri kaybetmek ne kadar üzücü! Onun farkında olamamak, onu ıskalamak... Bence dünyanın artık hiçbir yeteneği ve yetkinliği ıskalama lüksü yok. Çünkü bugün ıskaladığımız o yetenek, görecelik kuramını bulacak Albert Einstein da olabilir, DNA geni geliştirecek Watson Crick de...
Ertuğrul Belen: AIFD bünyesinde hayata geçirdiğiniz BIO Startup Programı’nızdan bahseder misiniz?
Dr. Ümit Dereli: Şu anda dünyadaki ilaç pazarı 1,5 trilyon dolar. İlaç sektöründe dünyadaki en büyük Ar-Ge harcaması yapılıyor. Yıllık Ar-Ge harcaması 200 milyar dolara yakın. Üstelik son 10 senedir, pazara verilen her 10 molekülden 7'si Startup’lardan geliyor. Artık ilaç, o büyük şirketlerin kendi laboratuvarlarında keşfedilmiyor.
BIO Startup da bu büyük değerin önemli bir parçası olma hedefiyle ortaya çıktı.
Ertuğrul Belen: Geleceğin geldiğini hissettiren bir veri.
Dr. Ümit Dereli: Amerika'da Boston, San Diego ve Philadelphia’daki biyoteknoloji startuplarının sadece o kentlerde oluşturduğu değer 7-8 milyar dolar.
Tabii şunu unutmamak gerekiyor: İlaç öyle bir yolculuk ki, 10 bin molekülden bir tanesi sonunda işe yarayan, güvenli, etkili, verimli, etkin bir ilaca dönüşüyor. Eczanedeki rafa giriyor. 9 bin 999 tanesi o yolculuktaki farklı aşamalarda filtrede takılıp kalıyor. Ama bu 9 bin 999 tane olmasa, o bir tane de çıkmayacak. Dolayısıyla, herkese o şansı vermek zorundasınız. Yani biz Alzheimer’a, ALS hastalığına tedavi bulacağız diyorsak bu şansı herkese vermek, her bir düşüncenin, fikrin önünü açmak durumundayız.
Bu startuplar illa Amerika ya da Japonya'da olmak zorunda değil. Türkiye'de de çok iyi beyinler var. Bunları nasıl buluşturabiliriz diye düşündük. Şimdi o network, biziz. Yani bu fikirler ileride bir küresel ilaç şirketine doğru yolculuk yapacaksa onu temsil eden ağ olduk.
Ertuğrul Belen: Kariyerinizde uluslararası şirketlerde profesyonel deneyiminiz oldu. Startup dinamiğiyle kıyaslar mısınız?
Dr. Ümit Dereli: Startuplar farklı bir paradigma. Ben de bu işin içerisine girmeden bilmiyordum. Startupların en temel özellikleri: çok girişimciler, enerjileri yüksek, cesurlar ve odakları var. Yani bir konuda gerçekten derinlemesine bilimsel bilgileri var.
Diğer taraftan birçoğunun iş planı ve modeli yok. Çalışmalarının küresel değeri ne olur, nasıl hesaplanır bilmiyorlar. "Böyle bir buluşu nasıl korurum? İyi bir sözleşmede nasıl kendi haklarımı savunabilirim?" gibi alanlarda eksikleri var. Çünkü hepsi ayrı uzmanlıklar.
AIFD BIO Startup'da güçlü bir yolculuk yapmalarını destekliyoruz. Türkiye’de bu alanda fikrim var diyen herkesi programa alıyoruz. Tabii ki aşamalı bir program tasarladık. Sonraki adımlarda en azından bir şey geliştirmiş olmalarını önemsiyoruz. Ama ilk önce herkesin aklındakiyle gelmesini teşvik ediyoruz.
Ertuğrul Belen: Özellikle mi kapsayıcı yaklaşıyorsunuz?
Dr. Ümit Dereli: Evet! Böylelikle herkesle tanışabiliyoruz. Hazır olmayanlara "sen bu fikri biraz daha ete kemiğe büründür. Seneye mutlaka gel." deme fırsatımız oluyor. Daha sonra onların gelişim alanlarına mentorlar atıyoruz ve onlarla birlikte bir iş planı yapıyorlar.
Bir fikre yatırım almak başlı başına bir konu. Yani yatırımcı ile konuşmak, yatırımcıya çekici gelecek şekilde o fikri sunabilmek, satabilmek, asansör konuşması... Kimsenin artık çok zamanı yok. Bu çağın özelliklerinden birisi de: kimsenin sabrı da yok! İnsanlar 2 dakikadan uzun video bile seyretmek istemiyorlar. Dolayısıyla, 7-8 slaytı geçmeden işin her şeyini aktarabilmek gerekiyor: özellikle de arkasındaki değeri, yani yatırımcının neden para koyması gerektiğini...
Startuplara, iş anlaşması yaparken kendilerini ve fikirlerini koruyabilecekleri donanımı veriyoruz. Ondan sonra bu arkadaşlarımızı alanında dünyadaki en iyi platform olan BIO Convention’a götürüyoruz. Üstelik bir sürü eğitim programı da var. Bu sene, Covid-19 nedeniyle dijital olarak yapıldı.
Özetle, patentlenebilir buluşlar yapmamız lazım. Bunları sadece ülkemiz ve burada yaşayan insanlara değil, bizim alanımızda tüm insanlık adına yapabilirsiniz. Bütün çabamız araştırma ve geliştirme ortamının Türkiye'de gelişmesi. Klinik araştırmaların da gelişmesi için çok emek veriyoruz.
Türkiye’de daha çok bilim konuşmamız, daha çok bilim üretmemiz lazım. Çünkü bilim katma değer yaratıyor. Bu doğrultuda, bilimin uygulanabilir bir şekle dönüşmesine fırsat vermek ve BIO Startupların önünü açmak lazım.
Ertuğrul Belen: Son olarak, networkümü iyi yönetiyorum dediğiniz alanları paylaşır mısınız?
Dr. Ümit Dereli: Herhalde herkesin kendisine göre birtakım yöntemleri vardır. Ben, rutinleri olan bir insanım. Çünkü rutinler yaşamımızı kolaylaştırıyor. Benim pozisyonumda olan bir kişi, gün içinde defalarca kez karar almak zorunda kalıyor. Onun için olabildiğince karar süreçlerimi basitleştirmeye çalışıyorum.
Sosyal medya konusunda çok seçiciyim, bazılarını hiç kullanmıyorum. Bazılarında kendime zaman limiti koyuyorum. LinkedIn’i sosyal medya olarak saymıyorum. Hakikaten apayrı ve başarılı bir platform.
Bence önceliklendirme hayatımızda çok önemli. Yani bir matris yapmanız gerekiyor. Acil ve önemli şeyleri hemen yapacaksınız. Aynı şekilde acil ve önemli ilişkilerinizi ne olursa olsun sürekli canlı tutacaksınız. Çünkü iş ile ilgili ilişkilerimizi sürekli geliştirmeye ihtiyacımız var.
Bu kadar teknoloji var. Aslında, zor değil. Benim en azından bir “ilk 10” listem vardır. Onları her hafta ararım. Onu takip eden, iki haftada bir aradıklarım vardır. Bu şekilde ilişkilerimi gruplayarak yönetirim. Tabii ki dostluk, arkadaşlık bizi besleyen bağlar. Onlara mutlaka zaman ayırmalıyız.
Bir de iş ilişkileri sadece beslenmek için değildir. Bencil olmamak gerekiyor. Aynı zamanda beslemek de lazım. Eğer bu ilişkileri tek taraflı ve almak için kullanırsanız, bir süre sonra o bağ yok olmaya mahkum olur. Sürekli bir şey talep etmeyeceksiniz. Siz de karşı tarafı, onun ihtiyaç duyacağı konularla, empati kurarak besleyeceksiniz. İlişkiler karşılıklı beslendikçe gelişir. Bunu kendim için yapabildiğimi düşünüyorum.
Elektronik ortamda kullandığım en iyi platform LinkedIn. Orada da bir süre sonra inanılmaz bağlantı sayılarına gidiyorsunuz. Orayı da aynı şekilde önceliklendirerek yönetmek gerekiyor. LinkedIn'i iki taraflı beslenen ilişkilerle geliştirilebilecek bir platform olarak görüyorum.