Ertuğrul Belen: Her şeyden önce networking kavramının (güçlü ve güven odaklı aile, iş, arkadaş ve dostluk ilişkilerinin) hayatınızdaki yeri nedir?
İnci Haseki: Networking hepimizin hayatında yer alan bir kavram. Bazılarımız bilinçli olarak yapıyor, bazılarımız fark etmeden, doğal olarak. Hem yeni ilişkiler kurmak hem de kurduğumuz ilişkileri sürdürmek önemli. Eskilerin ‘vefa’ kavramının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Siz, etrafınızdakileri unutmazsanız, sadece işiniz düştüğünde değil, diğer zamanlarda da onlarla paylaşımda bulunmaya devam ederseniz networkünüz güçlü olur. Networking birileriyle tanışmakla sonuçlanmıyor; tanıştıktan sonra o ilişkiyi sürdürebilmek gerekiyor. Yani uzun vadeli bir süreç.
Yeni ilişkiler kurmaya gelince, karakter olarak çok meraklı biriyim. Bu nedenle ilgilendiğim her farklı konuyla beraber o konuya ilgi duyan yeni insanlar tanıyorum. Tanıştığınız her yeni kişi sizinle başka birini tanıştırıyor ve böyle bir zincir oluşuyor. Özellikle benim kuvvetli olmadığım alanlarda bilgisi ya da becerisi olan kişilerle tanışmayı ve onları dinlemeyi çok severim. Herkesin iyi olduğu bir şey ve herkesten öğrenilecek yeni şeyler vardır Bir de noktaları birleştirmeyi severim. Mesela sizin bir konuya ilginiz olduğunu öğrendim; o konuyla ilgilenen başka birini tanıyorsam muhakkak sizleri bir araya getiririm.
İşle ilgili olarak ise daha bilinçli networking yapıyoruz. Özellikle bağışçılarımız, gönüllülerimiz ve çalışma arkadaşlarımızla ilişkiyi hep taze tutmak çok önemli. Bağışçılarımızla mümkün olduğunca birebir görüşmek, hep bir şey istemek değil, bazen de sadece hatırlarını sormak ya da onlara teşekkür etmek gerekli. Beraber çalıştığımız arkadaşlarımızla işle ilgili konular yanında bazen bizi rahatlatacak, birbirimizi daha iyi tanımamızı sağlayacak etkinlikler de yapıyoruz.
Ertuğrul Belen: Kariyerinizde ve sosyal yaşamınızda networking'in etkisi oldu mu? Nasıl?
İnci Haseki: Muhakkak oldu. Kariyerimde sektör değişikliği yaparak bankacılık alanından UNICEF Türkiye Milli Komitesi’ne geçtiğimde finanstaki networkümden çok destek gördüm. Hem bu geçişimi heyecanla karşılayıp bu alanın benim için doğru alan olduğuna inandıklarını söyleyerek yüreklendirdiler hem de yeni görevimdeki projeler için bağlantı kurduğum ilk kişiler onlar oldu.
Aynı şekilde farklı bir ülkede çalışırken de networkümün yararını gördüm. Örneğin Dubai’ye çalışmaya gittiğimde, hemen orada yaşayan liseden bir arkadaşıma haber verdim. Onun sayesinde çok iyi arkadaşlarla tanıştım ve şimdi hepimiz farklı ülkelerde olsak da hala bağlantıdayız.
Ertuğrul Belen: UNICEF nasıl bir network? Güç aldığı ve verdiği paydaşlar kimler? Globalden yerele nasıl bağları ve etkiyi inşa ediyorsunuz?
İnci Haseki: UNICEF, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu, Birleşmiş Milletler ekosisteminin bir parçası. “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” ışığında çocukların haklarına dünyanın 190’dan fazla ülke ve bölgesinde erişmesi için çalışıyor. Sürdürülebilir değişimi sağlamak için diğer BM kurumlarıyla, devletlerle, devletler arası kuruluşlarla, yerel yönetimlerle, sivil toplum ortaklarıyla birlikte hareket ediyor.
En zor durumdaki çocuklar her zaman önceliğimiz; dolayısıyla UNICEF’in insani yardım ortakları önemli paydaşları.
UNICEF’in çalışmalarının yarısına yakını özel sektör ve bireylerin gönüllü bağışları, kalanı ise devletler ve devletlerarası kuruluşların fonlarıyla destekleniyor. Dolayısıyla özel sektör ve dünya çapında çocuk haklarını önemseyen bireysel bağışçılarımız çok değerli paydaşlarımız.
Türkiye’de özel sektör ve bireylerden kaynak ve destek yaratma işini UNICEF Türkiye Milli Komitesi olarak biz yürütüyoruz. Yarattığımız kaynağın bir kısmını Türkiye’deki programlara, bir kısmını ise en zor durumdaki çocuklar için yürütülen küresel programlara aktarıyoruz.
Özel sektörden kurumsal ortaklarımız, yerel şirketlerle birlikte kurguladığımız iş birliklerinin yanı sıra küresel ortaklıkların Türkiye’ye taşınması ile gelişiyor.
UNICEF’le iş birliği yapmak isteyen firmalar öncelikle iş birliği yapabilmek için UNICEF’in belli onay süreçlerinden geçerek ve UNICEF’in belirli kuralları çerçevesinde bu iş birliğini hayata geçirebiliyorlar. Dolayısıyla UNICEF’le iş birliği yapan her firma, ayrıcalıklı bir network’ün parçası oluyor. Birlikte yarattığımız etkiyle hem Türkiye’de hem dünya çapındaki programlara fayda sağlıyoruz.
Ertuğrul Belen: Destekçi networkü oluşturmanın püf noktaları neler? Sizi farklı yapan nedir?
İnci Haseki: UNICEF’in çalışma yöntemi devletler ve sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışarak çocuk haklarıyla ilgili kalıcı değişiklikleri sağlamak şeklinde. UNICEF, yasaların ve yapıların çocuk haklarına hizmet edecek şekilde oluşmasını, kamu ve sivil toplum hizmetlerinin kapasitelerinin gelişmesini destekliyor; pilot çalışmalarla modeller oluşturarak başarılı modellerin yaygınlaşması yoluyla kalıcı değişim yaratıyor. Bu çalışma yöntemi sayesinde markaların ve şirketlerin paydaşlarıyla birlikte çocuklar için kalıcı değişimin bir parçası olmasını sağlamış oluyoruz.
Özel sektörden kurumsal ortaklarımızla iş birliği kurarken ortaklarımızın hedefleri doğrultusunda, onların da tüm paydaşlarına dokunacak entegre iş birlikleri kurgulamayı önemsiyoruz. Sadece finansal destek değil, farkındalık ve etki desteği yaratmaya çalışıyoruz. Böylece markaların ve şirketlerin kendi hedeflerinde daha etkili sonuçlar almasını ve UNICEF ile ortaklığın sürdürülebilir olmasını sağlıyoruz. Özel sektör ortaklarımızın çalışanları, müşterileri hatta tedarikçileri de paydaş ağımıza katılıyor. Özel sektör iş birliği türlerini özetleyen UNICEF’in iş birliği tekerleği, yaratılan etki ve oluşan network’ü gösteriyor.
Örneğin ‘Çalışanların Katılımı’nı sağlayan iş birliklerinde, firmada farklı departmanlarda çalışan kişiler ortak bir amaç etrafında birleşerek iletişim halinde oluyorlar, kurum içi çalışan networkü oluşuyor.
Başka bir mekanizma olan ürün satışı üzerinden bağışta, firma/marka yeni müşterilere ulaşma, satış noktalarını geliştirme imkanı buluyor. Örneğin Pampers iş birliği sayesinde (belirli bir zaman diliminde satılan her Pampers ile bir çocuğa yenidoğan tetanos aşısı bağışlama çalışması) Pampers hem yeni satış noktalarında çalışma imkanı buldu hem de daha fazla anneyle etkileşime girdi.
Bu şekilde, UNICEF ile entegre iş birliği yapan, paydaşlarını süreçlere katan markalar, çocuk haklarıyla ilgili alınan sonuçlara katkıda bulunarak sürdürülebilir değişimin bir parçası olabiliyorlar.
Ertuğrul Belen: Dijital dönüşümü zorunlu kılan bir dönemin içindeyiz. Yeni normalde UNICEF dünyasında networking kavramı sizce nasıl olacak?
İnci Haseki: Dijital dönüşüm, salgından önce de önceliklerimiz arasındaydı. Salgın, bazı konuların daha hızlı ilerlemesini sağladı. Teknoloji ve dijital dönüşüm, UNICEF’in programlarını daha etkin yürütebilmesi, destekçilerimize daha iyi bir deneyim sağlamak için en önemli araçlardan biri. Dijital geliştirmeyi sürekli kılmak işimizi daha iyi yapmak için olmazsa olmaz.
UNICEF’in Dünya Sağlık Örgütü’yle birlikte toplumları COVID-19’dan korumak için sorumlu organizasyonlardan biri olması salgının başından itibaren dijital dünyada erişimimizi ve etkileşimi başka bir seviyeye taşıdı.
2020 ile beraber, UNICEF’in sloganı: “Reimagine (Yeniden Tasarla)”. Daha salgının ilk günlerinde ekiplerimizle birlikte işimizi etkileyen olumsuz faktörleri hızla gözden geçirdik ve hep beraber organizasyon olarak nasıl dönüşmemiz gerektiğini hayal ettik. UNICEF olarak salgın sonrasında çocuklar için daha iyi bir dünyayı birlikte yeniden şekillendirmeye odaklandık. Organizasyon içi aksiyonlarımızdan örnek vermek gerekirse, çok farklı ülkelerde yaşayan proje ekipleri sıklıkla bir araya geliyor, birbirimizden öğreniyoruz, etkimizi bu şekilde büyütüyoruz. UNICEF, uluslararası toplantıları zaten büyük oranda dijital ortamda düzenliyordu, karbon ayak izimizi azaltmak için çok gerekli olmadıkça seyahat gerektirmeyen şekilde planlıyorduk. Şimdi neredeyse bütün bir yılı dijital ortamda deneyim paylaşımı ve iş birlikleri kurarak geçirdik ve değişime hızla uyum sağladık.
“Güven”, bilinen ve bilinmeyen arasındaki risk boşluğunu kapatmamıza yardımcı olduğu için, belirsizlik dönemlerinde özellikle önemli. Belirsizlik dönemlerinde, deneyimleri ve değerleri aracılığıyla en uygun olduğuna inandığımız kişilere ve kuruluşlara yöneliriz. İşte networking kavramı; tanıdığımız ve güvendiğimiz ağımız, COVID-19’un getirdiği belirsizlik ortamında her şeyden daha değerli hale geliyor.
Dijital çevrimiçi çalışma, öğrenme, alışveriş yapma, ödeme yapma ve sosyalleşme her zamankinden daha yaygın ve evrensel ve muhtemelen bu şekilde kalacak. Salgının tüm olumsuz etkilerine rağmen, sahip olduklarımıza dair şükranı, empatiyi ve dayanışmayı artırması bize umut veriyor. İnsanların birbirinden alışverişi, kitle fonlaması, komşularımızla paylaşım ve sıradan insanların yaratıcı açılımları, geleneksel marka-tüketici dinamiğini bozdu. Kişisel ve iş ağlarını dayanışma için kullanan kişilerin sayısı kayda değer şekilde arttı. Dayanışmayı artırmak için dijital etkinlikler, mobil uygulamalar, bir amacın etrafında oluşan küçük, büyük gruplar hepimizin hayatında daha çok yer alıyor.
Yakınımızdaki zor durumdaki kişilere yardım etmek üzere net hedeflere sahip somut eylemler (büyük veya küçük) yeni kahramanlar yaratıyor. Çocuklar için daha büyük etkiyi yaratmak hedefinde, UNICEF için “elden ele” ilişkiler ağının bir parçası olabilmek çok değerli.
Salgın sırasında edindiğimiz daha esnek düşünme ve yeniden şekillenme kaslarını daha rahat kullanacağımızı düşünüyorum. Esnek düşünceyi hayata geçirmenin ve somut faydaya dönüştürmenin arkasındaki destek güvendiğimiz, tanıdığımız ağımız. Birbirimizden ne kadar öğrenirsek, birbirimize güç katıyoruz.
Ertuğrul Belen: LinkedIn gibi sosyal ağlar hakkında ne düşünüyorsunuz? İlişkilere ve iş birliğine etkisi sizce nedir?
İnci Haseki: LinkedIn’de hem kişisel hem de kurumsal olarak aktif olmayı çok önemsiyorum. Bağlantılarımdan yeni fikirleri ve projeleri, sosyal sorumluluk ve sivil toplum girişimlerini, yeni iş birliklerini takip ediyorum, ilham alıyorum. LinkedIn’den gelen mesajları da cevapsız bırakmamaya çalışıyorum. Bazen sadece LinkedIn üzerinden başlayan bir bağlantı çocuklar için etki yaratacak bir projeye, sürekli bir iş birliğine dönüşüyor.
UNICEF Türkiye Milli Komitesi olarak LinkedIn’den çalışmalarımızı düzenli paylaşmaya, iş birliklerimizin etkilerini daha düzenli olarak duyurmaya başladıktan sonra takipçilerimiz ve etkileşimimiz düzenli olarak ve hızla artmaya başladı. Ekibimizin kişisel olarak yaptığımız işleri sahiplenerek duyurması daha da büyük bir etki yaratıyor.
Ertuğrul Belen: İlişkilerinizi sürdürmek için özen gösterdiğiniz konular ve özel yöntemler var mı?
İnci Haseki: İlişkilerimi samimiyetle, fayda gözetmeden sürdürmeyi önemsiyorum. Yöntem ne olursa olsun en önemli şeyin samimiyet olduğunu düşünüyorum. Karşımdakini dinlemeye, anlamaya özen gösteriyorum.
Organizasyon olarak düzenli toplantılarımızın dışında birbirimizi duymaya, görmeye ihtiyacımız var. Ofisteyken kahve başında ya da koridorda yaptığımız minik sohbetlerin, masamızdan esprili atışmaların ekip ruhu ve enerjisi için ne kadar değerli olduğunu hepimiz anladık sanırım. Hepimiz çok olağan dışı bir dönemden geçerken her kademedeki çalışma arkadaşlarımız ve paydaşlarımız nasıl diye samimiyetle merak ederek düzenli aramaya sormaya çalışıyorum. Düzenli iletişimin yanı sıra elbette özel günler, hem özel hayatımızda hem de iş hayatında iletişime geçmek için güzel bir fırsat oluyor.
Bu sene sonunda bireysel düzenli bağışçılarımızın bir kısmına olağan telefon iletişimimizin ötesinde ekip olarak dokunmak istedik ve bir grup bağışçımızı normalde iş alanı farklı olan kişiler olarak aradık. Yaptığımız işin duygusu elbette halihazırda çok derin ve anlamlı ama telefonla bize inanan ve güvenen bağışçılarımızla bire bir konuşmak bana yeni yılın ilk günlerinde farklı bir enerji verdi. Çok samimi ve duygusal anlar yaşadık, değerli şeyler öğrendim. Düzenli bağışçılarımızın hepsine bir de buradan tek tek teşekkür ediyorum. Onlar özellikle en zor durumdaki çocukların mutluluk sebebi, bizim mutluluk sebebimiz. İyi ki varlar!
Ertuğrul Belen: Bu yüksek temponuzda eski dost ve arkadaşlarınıza (üniversite mezunlar derneği vb.) zaman ayırabiliyor musunuz? Ne sıklıkla?
İnci Haseki: Kesinlikle zaman ayırıyorum. Lise, üniversite arkadaşlarım, daha önce yaşadığım yerlerden arkadaşlarım, hepsiyle ayrı gruplarımız var. Hatta bir ara farklı coğrafyalarda tanıdığım herkesi birbiriyle de tanıştırmaya çalıştığım için ‘muhtar’ ismini takmışlardı.
Pandemi öncesi özellikle lise arkadaşlarımla aylık olarak bir araya geliyorduk. Şimdi ise neredeyse bütün gruplarımda her şeyi çevrimiçine taşıdık. Görüşmek istedikten sonra hiçbir şey engel değil; yeter ki siz isteyin.
Ertuğrul Belen: Yeni neslin sosyal etkiye daha çok önem verdiğini gözlemliyorum. Sizce gençler kariyer yolculuklarını ne girişimcilik ne de profesyonellik, insana yardıma odaklayabilirler mi? Bu nasıl bir mesleki yolculuk olurdu?
İnci Haseki: İnsana yardıma odaklanarak kariyerine başlamak isteyen çok fazla genç tanıyorum. LinkedIn’den bizimle iletişime geçiyorlar, onlara mümkün olduğunca yol gösteriyoruz.
Dünya, salgının hepimize gösterdiği gibi gün geçtikçe daha zor zamanlar yaşıyor. İnsani yardım alanı da bu doğrultuda büyüyor, gelişiyor, daha da profesyonelleşiyor. Salgın öncesinde, halihazırda dünyada her dört çocuktan biri çatışma veya felaketlerden etkilenen bir ülkede yaşıyordu. Sağlık, beslenme, temiz suya erişim, eğitim konusundaki eşitsizlerin üzerine zihinsel sağlık konusunda çocukların ve ergenlerin dünya çapında ihtiyaçları artıyordu.
Şimdi COVID-19; eşitsizlikleri ve yoksulluğu artırıyor. İnsani yardıma ihtiyaç duyan kişi sayısını katlıyor. Üstelik bu durum ne yazık ki artarak devam edebilir. Dünya genelinde öğrencilerin yüzde 90’ı okulların kapatılmasından olumsuz etkilendi ve okul çağındaki çocukların üçte birinden fazlası uzaktan eğitime erişim imkanından mahrum kaldı. Okul dışı kalmış çocukların sayısını azaltmak için büyük mücadeleler vermemize rağmen bu çocukların sayısı 24 milyon artış göstererek yıllardır karşılaşmadığımız bir seviyeye ulaştı.
UNICEF’in rakamlarıyla konuşursak, 2021’de UNICEF’in hedefi COVID-19 salgınından etkilenen, doğal felaketlerin etkilediği ya da çatışma bölgelerinde yaşayan 191 milyonu çocuk olmak üzere 301 milyon kişiye temiz su, sağlık, beslenme, eğitim, sosyal koruma programlarıyla erişmek. 2020’ye göre ulaşılacak çocuk ve kişi sayısı üç katına çıkarken kaynak ihtiyacı yüzde 35 arttı.
Bu kadar büyük ve gün geçtikçe farklı alanlarda artan ihtiyaçları karşılamak insani yardım ve sivil toplum kuruluşlarının daha etkili ve verimli çalışmasını gerektiriyor. Tüm alanlarda profesyonel uzmanlıklara ihtiyaç büyüyor. İnsani yardım ve sivil toplum dünyası, diğer sektörler gibi rakamlarla konuşuyor, performans odaklı çalışıyor.
İnsani yardım alanında çalışmak isteyen gençler için çok iyi bir adım olan UNICEF TMK Yüz Yüze ekibimiz var. Üniversiteli gençler; Türkiye dahil 48 ülkede, kamusal alanda UNICEF’in çalışmalarıyla ilgili farkındalık yaratmak ve düzenli bağışçılar edinmek için yarı zamanlı olarak çalışıyorlar. Başka işlerde belki daha fazla zaman alacak çok değerli yetkinlikler edinerek insani yardım ve sivil toplum kariyerinde ilerliyorlar. Ekibimizde buradan başlayıp, yetkinliklerini ve becerilerini geliştirerek uluslararası kariyer hedeflerinde ilerleyen arkadaşlarımız var.
Ertuğrul Belen: Peki, projelerinizi desteklemek isteyenler ne yapabilir, sizinle nasıl bağlantıya geçebilir?
İnci Haseki: Bilgi almak, destek vermek isteyen herkes için ‘Destekçi İlişkileri’ ekibimiz hafta içi her gün 10.00-18.00 arasında telefonun başında ve gelen e-postaları ekibimizdeki ilgili kişilere yönlendiriyor; destek@unicefturk.org, 0212 252 5382.