Ertuğrul Belen: “Tam tabiriyle, -mutfağından kazandığınız- 360 derecelik bir deneyim, networking bakış açınızı nasıl etkiledi?”
Sinan Özkök: “Otomotiv sektörünü ele alalım. Mesela ODD’ye (Otomotiv Distribütörleri Derneği) kayıtlı 2017 yılı itibarıyla 47 tane uluslararası marka var. Üretilen değer ve hacim büyük, kişi anlamında network ise küçüktür. Herkes birbirini tanır. İşte bu sebeple, kapalı bir çevrede kalmamak gerekiyor.”
Sinan Özkök’ün bu güçlü tespitini, çevresi sadece kendi sektörüyle sınırlı kalan tüm profesyoneller için geçerli olduğunu düşünüyorum.
“Daha detaylı bir örnek vermek gerekirse, telefonuma kayıtlı 3500 üzerinde kontağın belki 500’üyle sürekli olarak görüşüyorum. Ancak bu 500’ün 360 derece bir network olmasına özen gösteriyorum.
Yani, hayatımda farklı bakış açılarını kazandıran kişiler olmasını önemsiyorum. Bunu da geniş bir yelpazede çalışabilmenin kattığı değer olarak görüyorum.”
Ertuğrul Belen: “Networking için yelpaze benzetmesiyle hiç karşılaşmamıştım: Kapalıyken etkisiz, potansiyeline kavuştuğunda, yani açık olduğunda, çok güçlü bir etki… Harika! Sohbetimizden yelpazenizin sürekli açık olduğunu ve önceliklendirdiğiniz yaklaşık 500 kişi olduğunu anlıyorum. Doğru mu? Kimler var?”
Sinan Özkök: “Doğru! Çevremde otomotiv sektörünün yanı sıra perakende, banka ve telekomünikasyon gibi farklı uzmanlıklardan tanıdıklarım yer alıyor. Bir araya geldiğimizde farklı bakış açılarıyla hepimizi ilgilendiren konuları istişare ediyoruz. Hatta, birimizin tıkandığı bir konuyu, diğerlerinin çözdüğü bile olabiliyor.”
Ertuğrul Belen: “Bu bakış açısını nasıl kazandınız?”
Sinan Özkök: “İşletme mühendisliği okurken kazandığım “Ne iş olsa gireriz!” bakış açısı diyebilirim.”
Mütevaziliğin liderlikte ne kadar önemli bir rolü olduğunu yeniden hissediyorum. Sinan Özkök cümlesine devam ediyor…
“İnsanın odaklandığı bir alanda “Ne iş olsa yaparım.” yaklaşımının uzmanlaşmak ve deneyimsel derinlik kazanmak için çok önemli olduğuna inanıyorum.
Üniversite öncesi dönemde para ve mühendisliği nasıl birleştiririm diye düşünüyordum. Bunun için İşletme Mühendisliği’ni seçtim. O dönemde bu isteğimi anlamayanlar vardı. Akçakoca’da çok sevdiğimiz, görüşlerine değer verdiğimiz bir Mustafa Kemal Amcamız vardı. Benim bölümümü duyunca: “Elektrik, inşaat ya da makine mühendisliği iyi, güzel de, İşletme Mühendisliği’ni nereden çıkardın?” demişti.
Gülüyoruz.
“Bir mezunlar günü etkinliğinde Türkiye’nin önde gelen bir reklam ajansı kurucusu kürsüye çıkıp, “İşletme Mühendisliği 360 derece vizyon kazandırır. İlerleyeceğiniz yol hayallerinize bağlıdır.” deyince ne kadar doğru bir seçim yaptığımı fark etmiştim.
Bu doğrultuda, kariyerime üretim bandında başladım. Üretim optimizasyonundan başlayıp, satış direktörlüğüne uzanan harika bir deneyim yaşadım. Bu yolculukta ürün, ticari planlama, bayi geliştirme ve perakende alanlarında deneyim kazandım. Şimdi de, Genel Müdür olarak Nissan Türkiye’deyim.
O mezunun söylediği -Ne iş olsa yaparım- yaklaşımı, aslında benim yolculuğuma da değer katan bir vizyon oldu.
Yüksek lisansım sırasında İsmet Mucuk hocamın durumsallık teorisi* de hayatımı destekleyen önemli bir bakış açısı oldu.”
*Durumsallık teorisi, adı üstünde olduğu gibi içinde bulunulan bir ortamın koşullarına bağlı olarak değişiklik gösterilebileceği gerçeğini esas alır. Yani her zaman ve her yerde uygulanan tek bir “mükemmel organizasyon” şablonu yoktur.
Ertuğrul Belen: “Peki Networking yaklaşımınız çalıştığınız kurumlara nasıl yansıdı?”
Sinan Özkök: “Kurum içi networking çok önemlidir. Bunun için şirket büyüklüğü esastır. Yani kurumunuzda 50 ya da 5000 kişinin çalışması, her şeyi değiştirir.
Nissan Türkiye’de çalışanlar için birbirlerini daha iyi tanıyabilecekleri ortamlar oluşturmayı ve bunları sürdürmeyi önemsiyoruz. Çünkü ortak faydalardan konuşmaya başladığınızda network oluşuyor.
All-Staff Meeting olarak adlandırdığımız herkesin katıldığı aylık toplantılarımız oluyor. 22 aydır bunu sürdürüyoruz.
“Bir önceki ay ne yaptık? Ne yapamadık? Önümüzdeki ay neler yapabiliriz?” Bir arada değerlendiriyoruz.
Kurum içi networking’de her bireyin satıştaki katkısını hissetmesi fark yaratır. Bu yaklaşım, bir kurum için ortak konuşma dilini oluşturur. Kişisel hedefler yerini ortak aksiyonlara bırakır. Aylık toplantılarda muhasebe sistemindeki bir gelişmeden, kurumsal iletişimdeki başarıya kadar her iyileştirmeye yer veriyoruz.
Hepimiz aynı networkün üyesi olduğumuza göre, kendi günlük çevremize döndüğümüzde şirketin bir elçisi olarak neler yapabileceğimizi düşünmeliyiz. Finans doğru finansman yapmazsa, ithalat gümrüğü doğru yapamazsa, satış başarılı olabilir mi? Yani, satış sadece satışın sorumluluğu değildir. Bu bakış açısı bilişim teknolojisi ekibindeki bir takım arkadaşımızı bile değerli bir satışçı yapabiliyor.
Aslında işimiz bir ekosistem yönetmektir. Bu sebeple merkezde, insanı tanımak ve güven vardır.”
Sinan Özkök, yemek yediğimiz masaya servis veren kişiyle göz teması kurmasıyla, Bülent'in yanı başımızda olması sadece birkaç saniye sürüyor.
“Mesela, bu arkadaşımın adı Bülent. Kendisini yıllardır tanıyorum. Burayı özel yapan da, işte o!”
Bülent’le tanışıyor ve el sıkışıyoruz.
“İş dünyasında kuru kuruya güven yeterli değildir. İşbirliği, güven inşa etmek için önemlidir. Lakin ilişkiler doğarken sadece maddi beklenti olmasını da doğru bulmuyorum. Yeni bir tanışmada baştan sona satış hissettiğinizde samimiyet zedeleniyor.”
Ertuğrul Belen: “Bir başka röportajınızda -Satış benim için güneş gibidir, mutlu eder… İstediğimi yapamadığımdaysa, o gün yağmurludur. Ancak, satış uzun soluklu bir koşudur.- demişsiniz. Bir tarafta günlük beklentiler, diğer tarafta sabır, bu nasıl bir denge?”
Sinan Özkök: “Satışta -işi hemen kopartmak ve bitirmek- istiyor olabilirsin. Kotan var. Hedefin var. Mesela enerji santrali alanındaki bir dostumun, projeyi satmasından işi tamamlanmasına, geri dönüş 15 yıl sürebiliyor.
Otomotiv sektöründeyse işimiz çok dinamiktir. Yani, her gün yeni bir gündür. Her gün güneş yeniden doğar. Bulutların olması güneşin varlığını yok etmez. Güneş hep oradadır. İşte bu yüzden, satış sabır ister. Uzun solukludur. Yarın hep vardır.”
Ertuğrul Belen: “Günlük hedefleri olan bir satışçı nasıl güven oluşturur ve network kurar?”
Sinan Özkök: “-Bu marka için çalışıyorum. Ancak otomotivle ilgili herhangi bir ihtiyacınız olursa, yanınızdayım.- yaklaşımı kapsayıcı ve değerlidir. Biriyle yeni tanıştığında ona bir yakınlık kredisi ya da avansı verirsin. Bu, her iki tarafın da bilinçli ya da farkında olmadan yaptığı karşılıklı bir eylemdir. Mesela ilişkiyi 100 puanla başlatırsın. Niyeti ve eylemleri suiistimale geçiyorsa, puanı azaltmadan doğrudan sıfıra indirirsin. O zaman puanı yükseltme eforu tamamen karşıya geçer.
Sadece satışta müşteriye karşı değil, insanın tüm çevresiyle, taksiciden, güvenliğe hayatın bütünüyle frekans tutturması esastır.”
Ertuğrul Belen: “Uzun yıllar Fransa’da çalıştınız. Türkiye ve diğer ülkeleri kıyasladığınızda networking yaklaşımları nasıl fark ediyor?”
Sinan Özkök: “Bizde sıcak kanlılık öne çıkıyor. Her şarta uyum sağlarken, ortamı çözme özelliğimiz var. Belki de ülkemizde zorlayıcı faktörler çok fazla olduğu için böyleyiz.
Fransa’ya ilk gittiğimde eğitimler veriliyordu. İş yerinde yaşanan değişimler anlatılıyordu. Katılımcıların tamamı Avrupalı’ydı. Tek Türk bendim. İspanyol katılımcı, doğuma giden arkadaşından sonra üstlendiği yükü paylaştı. Bir başka katılımcı Japonya ile olan saat farkını günlük çalışmalarında nasıl yönettiklerini anlattı. Bana sorduklarında, “Sabah akşam ABD Doları, (o dönemde) Fransız Frangı paritesine bakıyor musunuz?” diye sordum. “Hayır.” dediler. Biz de her gün ABD Doları, Alman Markı, Fransız Frangı takip edilirdi. Bir günde, bir aylık stok, bir senelik stok değerine gelebilirdi. Değişim budur. Pazar bir anda %70-80 düştüğünde, 2-3 günde uyum sağlamanız gerekir.
Yurtdışına çıkınca yabancısınız. İstediğiniz kadar ülkenize gidip gelin. Kendinize mutlaka bir network kurmanız gerekiyor. Kimse “Sen yeni geldin. Elinden tutayım.” demiyor.
Yurtdışından Türkiye’ye gelenlerde çekingenlik olabiliyor. Bizim samimiyetimiz genellikle içtenliktendir. Satıştan değil. Bunu bazen anlayamayabiliyorlar. Birbirini tanıyabilme güdüsü bizde çok ön planda...”
Ertuğrul Belen: “Özellikle kariyer yolculuğunun başındaki genç profesyonellere networking’le ilgili ne önerirsiniz?”
Sinan Özkök: “İlişkilerini sürdürsünler!
2001 yılında Fransa’ya gittim ve 6 yıl kaldım. Hala o dönemde tanıştığım insanlarla kurduğum ilişkilerim devam ediyor. Merdivenlerini birlikte çıktık.
Kariyerin bir noktasından sonra başarı, doğru zamanda doğru bilgiye ulaşmak, yani bilginin kimde olduğunu kurum içinde ve dışında bilmekten geçiyor.
Üniversitelerin endüstri ve işletme kariyer günlerine katılmaya gayret ediyorum. Öğrenciler en çok başarının püf noktasını soruyorlar. Evet, temelde güven ve adalet gibi değerler çok önemlidir. Ancak, sebat edip çalışmak başarının anahtarıdır.
Herkesin görüşüne saygı duyuyorum. Ancak şöyle bir örnek vereyim: “Ben bu işi yapmak istemiyorum!” diye, başka bir iş bulmadan bırakanlarla, özellikle yeni kuşakta sık sık karşılaşıyorum.
Eski bir Yönetim Kurulu Üyesi “Çalışmak motive eder.” derdi. Özetle, kriterleriniz elbette olsun. “Şurada çalışmak istemiyorum” diyebilirsiniz. Bu da bir kriterdir. Ancak yola çıkmak, kendini motive ederek sebatla çalışmak ve deneyim edinmeye başlamak gerekiyor.”
Ertuğrul Belen: “İTÜ ve Saint Benoit’daki arkadaşlarınızla düzenli görüşüyor musunuz?”
Sinan Özkök: “Bu ilişkilerimi koruyorum. Saint Benoit’daki arkadaşlarımla daha sık görüşüyorum. Sekiz sene beraber okuduğumuz ve erkek bölümüyle başladığımız için, herkes birbirini çok iyi tanır.
Mezunlar günlerine gidiyor, hatta desteklemeye de özen gösteriyorum. Mezunlar oluşumlarını desteklemek bir kültür oluşturmak ve sürdürmek için çok önemlidir. Ayrıca, döneminizden bir kardeşinizin yaptığı güzel şeyleri görmek insanı gururlandırıyor.”
Ertuğrul Belen: “İlişkilerinizi nasıl güncel tutuyorsunuz?”
Sinan Özkök: “Sosyal imkanları iyi değerlendirmek lazım: yılbaşı, bayramlar, tatiller… Bunlar haberleşmek için harika fırsatlar.
Ayrıca, gelişmelere göre aramaya özen gösteriyorum. Fransa’da terör saldırısı olduğunda oradaki tanıdığım herkesle hemen iletişime geçtim. Aynı şekilde, onların da bu hassaslıkta davrandıklarını görüyorum.
Çevremin iyi haberleriyle karşılaştığımda, tebrik etmeye zaman ayırıyorum.”
Ertuğrul Belen: “Yüz yüze networking’e daha çok değindik. Ya sosyal ağlar?”
Sinan Özkök: “Twitter’dan genel gündemi takip ediyorum. LinkedIn’deyse çevremle ilgili paylaşım ve haberleri takip ediyorum. Aslında, her gün düzenli 15 dakika ayırmak gerekiyor.”
Tanışmamıza vesile olan Auto Press Dergisi kurucusu Sinan Sertoğlu’na, zamanı ve içten deneyim paylaşımı için Sinan Özkök’e teşekkür ediyorum.
Dayanamıyor ve ayaküstü son sorumu soruyorum:
Ertuğrul Belen: “Mütevazi liderlik tarzınız sizce nereden geliyor?”
Sinan Özkök: “Dedem Bursa’da değerli bir esnaf ve özel bir döküm ustasıydı. Bana hep şöyle nasihat verirdi:
Büyüdükçe küçülebiliyorsan, adamsın*.”
*Kadın okuyucular için özel açıklama: Bu söz, Sinan Özkök’e dedesi tarafından şahsına söylenmiş olduğu için özellikle “adamsın” kelimesi kullanılmıştır.