“Çevrenle sürekli paylaşım içerisinde olmak ve kazanımlarını paylaşmak” yaklaşımı “Giveback” olarak bilinmektedir. Bu kültürü güçlendirme vizyonuyla kurulan Girişimcilik Vakfı’nı (GirVak) Sina Afra referansıyla tanımıştım.
Yakın bir zamanda Sir Richard Branson’un katılımıyla gerçekleşen Giveback Gala’da fellowlar, genç girişimciler, profesyoneller, kamu ve daha birçok paydaş bulunuyordu. O akşam, Sina Afra ile CEO ve Lider Networking röportajı yapmanın ne kadar değerli olabileceğini hissetmiştim.
Sina Afra kariyerine bir profesyonel olarak başlamış, sonra Markafoni başarı hikayesiyle iz bırakan bir girişimci olmuştu. CEO görevini takiben, yatırımlarını başlatmış ve şimdi ekosistemi güçlendiren bir liderdi.
Hiçbir başarının tesadüfen olmadığını ve Networking’in kaldıraç etkisini hissettiren o röportaj başlıyordu:
Ertuğrul Belen: “Doğrudan son gelişmelerle sohbete başlayalım. Harvard Business School’daydınız. Harvard’da kazanılan bilgi ve deneyimin yanı sıra en büyük değerin network olduğu sık sık söyleniyor. Katılıyor musunuz? Networking adına gözlemlediğiniz en iyi uygulamalar nelerdi?”
Sina Afra: “Öncelikle, Networking kavramı –önemli insanlarla tanışmak olarak tanımlanabiliyor– bu doğru değil. Mesela, Sir Richard Branson’la sadece el sıkışıp kartvizitleşmek Networking olmuyor.”
Sina Afra büyük resmi anlatarak başlıyor.
“Amerika Birleşik Devletleri’nde sosyalleşme süreci çok hızlı gelişiyor. Öyle ki, üstüne başına, kıyafetine dahi bakmadan insanlar sohbeti başlatıyorlar. Avrupa’da, giyim, ülken hatta saç rengi gibi konulara dahi çok dikkat ediliyor. İsveç’te, bir İsveç okulu mezunu olmak öncelikli bir Networking değerlendirme kriteri olabiliyor.
Networking’in kapsamı sadece kültürel de değil. Malcom Gladwell’in bir kitabında araba satıcıları inceleniyor. Tüm değerlendirme koşulları –yaş, deneyim, eğitim, vb.– aynı tutulmasına rağmen biri 5 satarken, diğeri 15 satıyor. En başarılı satıcıları gözlemlediklerinde, kapıdan içeri kim girerse girsin eşit muamele yaptıkları fark ediliyor: 89 yaşında bir kadın ya da 42 yaşında bir CEO, herkesi ön yargısız karşılıyorlar.
Başarılı Networking için de ön yargısız tanışmak gerekiyor. Varsayımlar kumar gibidir. Bu, Harvard’da kanıtsanmış bir yaklaşım. Afrikalı, Bangladeşli ya da New York Times Çok Satanlar yazarı, kim olursa olsun Harvard’da tanışma fırsatı herkese eşit oluyor. Öyle ki, Michael Porter’la tanışıldığında dahi kimse farklı davranmıyor. Ancak bizdeki üniversitelerdeki meşhur hocalar ve öğrencileri için aynısını söylemek pek mümkün değil.
Şunu unutmamak gerekiyor: karşınızdaki kişi kurumsal hayatta vasat olabilir ama belki de dünyanın en iyi kelebek uzmanıdır. İnsanın kendini disipline etmesi ve çevresindekilere ön yargısız yaklaşması gerekiyor. İnsanlardaki iyiyi görmek için ön koşulsuz tanışmak gerekiyor.
Harvard gibi okuma ve eğitim düzeyi yüksek yerlerde bunun daha iyi yapıldığını fark ediyorum. Türkiye’de, maalesef güce ve makama gereğinden fazla önem veriliyor.
Durum böyle olunca, daha ilk adımdan kaybediyoruz.”
Ertuğrul Belen: “Sizce tanışma öncesi biri hakkında yapılan hazırlık ön yargıya sebep olur mu?”
Sina Afra: “Buzları eritmek için hazırlık elbette faydalı. Ancak, bilginin kullanıldığı yer ve zaman çok önemli. Yıllar önce tanıdığım bir danışman insanların yedikleri yemeğe kadar kendine notlar alırdı. Yine de gördüğüm en kötü networkçüydü. Çünkü samimi ve doğal değildi.”
Ertuğrul Belen: “Çevrenizle ilgili önemli detayları siz nasıl hatırlıyorsunuz? Özel bir tekniğiniz var mı?”
Sina Afra: “Hafızam iyi. Zaman üzerine kurguladığım bir hatırlama yöntemim var.”
Sina Afra doğal bir yaklaşımla “mekansal hafızasını” kullanıyordu. Yani, sohbet konuları, kişisel detayları ve konuşmanın geçtiği mekanı zaman sıralı bir şekilde resmen hafızasında etiketliyordu. Böylece, hiç not tutmayan birine göre çok daha hızlı hatırlayabiliyordu.
Ertuğrul Belen: “Networking sizin için ne anlam ifade ediyor?”
Sina Afra: “Sesli düşünelim. Networking bilgiye ulaşmak demek. Bir grup insanla sohbet ederken bambaşka birinin ne yaptığını anlayabilirsiniz. Networking hayatı kolaylaştıran bir destek güçtür. İnsan zordayken de, iyi bir iş yaparken de dostlarından kaldıraç destek alabilir. Bu ilişkilerin herkese eşit mesafede ve sürdürülebilir olması esastır. Uluslararası bağlantılarda biraz daha dikkat etmek gerekiyor. Çünkü, Avrupalılar Networking’i başlatmakta zor, sürdürmekte iyidir. Amerikalılar için tam tersi geçerlidir.”
Ertuğrul Belen: “Hayatınızda Networking’in önemini fark ettiğiniz en önemli anlar neler?”
Sina Afra: “Eskiden tenis oynardım. 15-16 yaşındayken çok renkli bir hocamız vardı. “Borris Becker gibi olmak istiyorsanız “Bigpoint” yapmalısınız. Başarı, skoru 0-0’dan 15-0’a getiren değil, 40’a ulaştıran set sayısını kazanmaktır.” derdi.
Zamanla gördüm ki insanları her hafta arasan, tebrik kartı göndersen, sokakta yanına koşup öpsen… Bunlar tenis hocamızın paylaştığı 15-0’lar olabilirdi. Ancak zor zamanlarda yanlarında olmak, dinlemek ve destek olmak başarılı Networking’in “Bigpoint”leri oluyordu."
Sina Afra, çok iyi tanımasa dahi çalışmalarını takdir ettiği Amerika’daki bir girişimciye İstanbul’dan verdiği küçük bir duyuru desteğinden bahsediyor. İlerleyen zamanda çok başarılı olan bu girişimci, en zor zamanında Sina Afra’dan aldığı bu desteği ayrı bir minnettarlıkla anıyordu. Zor zamanların birleştirici etkisini konuşuyoruz. Bu sohbet, Sina Afra’ya “Matchmaking” yani doğru insanları bir araya getirme konusunu hatırlatıyor.
Sina Afra: “Aslında insanlar başka insanları arıyor. Matchmaking benim için, doğru insanları bulmak, konularıyla tanımak ve başkalarına önerebilmek yetkinliği anlamına geliyor. Dolayısıyla, tanıyarak tanıştırabilmek, hayatınızda derinlik çevrenizdeyse etki alanı oluşturuyor.
Bu iki nokta, yani “Bigpoint ve Matchmaking” benim uzun vadeli Networking vizyonum.”
Ertuğrul Belen: “Girişimcisiniz, yatırıcımsınız ve bir taraftan önemli bir vakfın –Girişimcilik Vakfı’nın kurucularındansınız. TÜSİAD üyeliğiniz var ve daha birçok sorumluluk. Böyle geniş bir networkü nasıl yönetiyorsunuz? Nasıl önceliklendiriyorsunuz?”
Sina Afra: “Founders Forum üyeliğim hepsinden daha zorlu. Ancak tek şapkam var. Girişimciyim. Diğer şapkaların hepsi masada duruyor.
Hayatı sadeleştirmeyi seviyorum. Eski okul buluşmalarına dahi katılabiliyorum. Zamanımın %70’ni girişimci şapkama ayırıyorum. Geri kalanıysa diğer sorumluluklarıma…
Üstelik, ulaşılması kolay biriyim. Blog, Twitter ve emailden herkes rahatlıkla bana ulaşabiliyor. Ancak yüz yüze görüşmelere gelince, çok seçiciyim. Önceliklendirmeyi emin olduğum alan üzerine odaklı kalarak yapıyorum. Faydam olabileceğine inanmıyor ve konu hakkında bilgim yoksa net oluyorum. Herkesin zamanı aynı değerde. Saygı göstermek gerekiyor.”
Ertuğrul Belen: “İletişimi korumak için nasıl bir yöntem ve metodoloji izliyorsunuz?”
Sina Afra: “Bir toplantı, benim için iyi ama karşıdaki kişi için zaman kaybı olacaksa görüşmüyorum. Karşılıklı fayda yaratabilmek ana prensibim.”
Ertuğrul Belen: “Melek yatırımcılık ya da girişimcilik, sizce Türkiye’de güçlü bir ekosistem (küçük networklerden oluşan büyük network) nasıl oluşur?”
Sina Afra: “Üç elementin mutlaka bir arada olması gerekiyor.
İlki, ekosistemin oluşabilmesi için değişik görev ve rolleri olan kişilerin aynı masada oturabilmesi gerekiyor; Devlet, vakıflar, medya, yatırımcılar, girişimciler, ekipleri, vb. Araştırmalar ve gözlemlerim şunu gösteriyor: Ekosistem varsa, paydaşlar vardır. Ekosistemin oluşabilmesi için en az yedi paydaş gerekiyor. Bu da yeterli değil, paydaşların üçte ikisinin aktif olması gerekiyor. Yani, mesela yedi paydaştan beşi birbiriyle yakın paylaşıma girdiğinde karşılıklı geçişler olmaya başlıyor; Profesyonel girişimcinin yanına geçiyor, STK eğitim düzenleniyor, vb.
Güçlü bir ekosistem için ikinci ihtiyaç, Startup Turkey ve Webrazzi gibi platformlar gerekiyor. Bu platformalar büyük emek ve özenle oluşuyor. Birçok farklı günde yapabileceğiniz görüşme ve güncellemeleri bir hafta sonunda gerçekleştirebiliyorsunuz. Ancak, 400-500 kişi sürekli buluşamayacağı için günlük yaşamda da Networking’e önem vermek gerekiyor.
Son olarak ekosistemin sürekliliği ve inanırlığı için başarı hikayesi gerekiyor. Bu olmadığında ekosistem gelişmiyor. Bir dönem herkes e-ticarete saldırdı. Şimdi biraz normalleşti. BiTaksi, yemeksepeti, getir.com gibi iddialı işler ve başarılı hikayeleri sadece kurucularına değil, tüm ekosisteme fayda yaratıyor.”
Ertuğrul Belen: “Yeni bir şirket kurduğunuzda Networking’i bir kaldıraç olarak nasıl kullanıyorsunuz? Doğru girişimci, ortak, yazılımcı ya da ekibi bulmak için ne yapıyorsunuz?”
Sina Afra: “Standart bir yaklaşımım yok. 20 şirket kurdum. 12’si satıldı. Çoğunluğu Markafoni altında kuruldu. O dönemde kimleri heyecanıma ortak bulduysam, mutluydum. Yaklaşık 10 sene sonra bugün, ekosistemi, oyuncularını, sektördeki karakter, deneyim ve iş kalitesini daha yakından biliyorum.
Şu andaki arama kriterlerim tamamen değişti. Mesela en önemlisi, iki seneden az tanıdığım biriyle asla ilerlemem. Ortaklık evliliktir. Las Vegas’ta bir akşamda evlenilen filme bakarız: “Olmaz, yapılmaz deriz.”
Oysa ortaklık evlilikten de zordur. Evlilikte boşanmak mümkündür. Ancak iş dünyasında kişinin çevresi ve repütasyonuna kadar uzanan daha büyük problemler çıkabiliyor. Hayatta iyi ve kötü günler vardır. Fakat, ilk tanışmalarda kötü günler ortada hiç yoktur.
Mesela son iki yılda gerek Girişimcilik Vakfı’nın kurulması, gerekse Cem Özkaynak’la NasılKolay ve Can Özinci’yle undo ayakkabı bağcıkları yatırımları hayata geçti. Hepsi sıfır sorunla ilerliyor. Çünkü hepsini çok uzun süredir tanıyordum. Bana “20 şirket kurdun geçmişe dönsen neyi farklı yapardın?” deseler, “Yeni tanıştığım bir insanla asla şirket kurmazdım.” derdim.”
Ertuğrul Belen: “Markafoni CEO’ydunuz. CEO’ların operasyona boğulmadan Networking yapabilmeleri büyük önem taşıyor. Sizce?”
Sina Afra: “Kesinlikle! Delegasyon çok önemli. Personel konusunda hep hassas davrandım. Ekibimi doğrudan tanıdım ve bana hep ulaşma fırsatları oldu. İyi bir CEO ve kötü bir patron arasındaki en önemli fark da bu. Personelin, işe alım ve ayrılma süreçlerinde herkese eşit olunması adına aktif ilgilendim. Stratejik konuları iyi belirlemeli, diğer her şey için takip süreçlerini oluşturup, delege etmeli.”
Ertuğrul Belen: “Çocukluğunuz, aileniz ve yetiştirilme tarzınızın Networking bakış açınız üzerindeki etkisi nedir?”
Sina Afra: “Çok fazla. Babam diplomattı. 1925 doğumlu frankofon bir mülkiye diplomatıydı. Diplomatlığın inceliklerini özümsemiş biriydi. İnsanlara eşit davranmayı, kartvizitin networking olmadığını ve ilişkilerde sorumluluk almanın önemini hep ondan öğrendiğim. Babamın çok net bir hayat stili vardı. Yapılacağı söylemezdi, yapardı. Eski toprak.”
Sina Afra’nın girişimci olmasında önemli etkisi olan ve eBay’de çalıştığı günlerde tanıştığı Niklas Zennström’le ilgili sorumu yöneltiyorum.
Ertuğrul Belen: “Networking’de bir kişi dahi insan hayatının tamamen değişmesine sebep olabiliyor. Sina Afra, Niklas Zennström’le hiç tanışmasaydı, şu anda iyi bir kurumda çalışan çok başarılı bir profesyonel olabilir miydi?”
Sina Afra: “Kesinlikle evet! Niklas Zennström’le karşılaşmamı hayatımdan çıkarın, şu anda uluslararası iyi bir şirkette “corporate citizen” olarak çalışıyordum. Üstelik onunla dostluk kıvamında bir yakınlığımız da olmadı. Özgüveni ve girişimlerine olan tutkusu beni şaşırmıştı. Profesyonel hayattan girişimciliğe geçiş sürecinde, bana önemli bir farkındalık kazandırmıştı.
Ayrıca Rus, İngiliz ve Alman üç dostum bana bu süreçte çok ilham vermişlerdir. Hiçbiriyle ortaklığım olmadı. Kendi konularında başarılı girişimciler. Düğünüme gelen dostlar. Bazen sadece yemek yiyor ya da konferanslarda karşılaşıyoruz. Onları 7-8 senedir tanıyorum. Sohbet ederken bazen öyle bir şey söylüyorlar ki bir konuyu yeniden değerlendirme ve aksiyon almamda etkileri olabiliyor. Mesela “çevreye katkı konusunda daha etkili olmalı, rol modeller oluşturmalıyız” diye sohbet ettik. Daha sonra bu, Girişimcilik Vakfı’nın doğuşunda önemli bir ilham kaynağı olmuştu.”
Ertuğrul Belen: “Dernekler güven oluşturmak ve Networking yapmak için çok önemli yerler. Fakat Türkiye’de bu süreç nasıl işliyor? Sizce ülkemizde dernekler nasıl daha iyi network vizyonu geliştirebilirler?”
Sina Afra: “Burjuvazi ve dernekleri birbirine bağlayacağım. Girişimcilerin Türkiye’nin en büyük burjuvazisi olacağına inanıyorum. Anadolu Kaplanları ve dijitaldeki girişimciler de yakın gelecekte istihdamı yaratan ve özgürlük getiren yeni burjuvazi akımının öncüleri olacaklar.
Özetle, dernek her şey için illaki gerekli değildir. İşbirliklerinde, etkili kültürel sivil toplum platformlarıyla da gelişim sağlanabilir.
Elbette vakıf daha farklı bir olgu, burada sermaye yönetimi var. Bireyden bağımsız bir yapılanmadır.”
Girişimcilik Vakfı ilk kurulduğu gün itibarıyla Sina Afra, fellowların Networking eğitimleri için çalışmalarıma referans olmuştu. Hatta yakın bir zamanda Networking kitabımın 8. özel baskısı Girişimcilik Vakfı’na özel yayınlanmıştı. Bu süreçte gençlerin bana en çok sorduğu soruyu Sina Afra’ya yönelttim.
Ertuğrul Belen: “Özellikle kariyer yolculuklarının başında olan gençler, “deneyimim az, insanlarla tanışırken ben ne sunabilirim ki" diyor ve sık sık çekiniyorlar. Ne önerirsiniz?”
Sina Afra: “Tüm korkular kafandadır. Her şey kafada! Kimse doğal bir tanışma sırasında gençlerden olağanüstü işler anlatmalarını beklemiyor. Tekrar söylüyorum her şeyden önce ön yargılar kalkmalı. Herkes kendisi olabildiğinde ancak otantik biriyle sohbet etmek keyif veriyor.
Mesela, Anadolu’da bir köye gidersin. Biriyle tanışırsın. Bir hikaye anlatır ve onu hiç unutmazsın. Üstelik bir başka hikayesi de yoktur. “Atomu neden bilmiyor?” diye düşünmezsin.
Seni ne çok heyecanlandırıyorsa ondan bahsetmelisin. Geçenlerde fellowlardan bir tanesi benim bir Fenerbahçe fanatiği olduğumu bildiği için “Fenerbahçe ve Galatasaray derbisi için iddiaya girelim mi?” diye sordu. Bu dahi, bir yakınlık ve tanışıklık oluşturabiliyor.”
Ertuğrul Belen: “Sizin tanışmak istediğiniz biri var mı?”
Sina Afra: “Elon Musk. Ancak, tanışma planım yok. Zamanı geldiğinde bileceğim.”