Birlikte hoşsohbet yemek yedik. Bir an, İncekaralar’ın “Her şeyimiz insan için…” sloganını hatırladım. İçimden “Bir kurum 65. yılına ulaşıyorsa, boşuna ulaşmıyor.” dediğimi fark ettim.
Özgür İncekara’nın içtenliği tüm ekibine yansımıştı. Keyifli bir networking eğitimi sonrasında Özgür İncekara’yla CEO ve Lider Networking röportajı için tekrar buluşmuştuk.
Ertuğrul Belen: “Tüm işlerinizin yanı sıra Türkiye Etik ve İtibar Derneği (TEİD)’nin Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi, DEİK Türkiye – Japonya İş Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi ve TOBB Türkiye Medikal Meclisi Başkanısınız. Aktif bir CEO’sunuz, neden?”
Özgür İncekara: “Memleket sevgimden. Bir taraftan sürekli kritik ediyoruz. Ancak diğer bir taraftan da ülkenin daha iyi olması için çalışıyoruz. Doğal olarak buralarda görev aldım.
Ben, tüm dernek çalışmalarını bir iş olarak kabul ediyorum. Mesela bir üye, yönetim kurulu toplantısına gelmiyor. “İşim var.” diyor. “Bu, iş değil mi?” diye düşünüyorum. Bu durumu, gerek dernekte gerekse iş aleminde sürekli olarak gözlemliyorum.
Eskiden sabah Yönetim Kurulu üyelerini tek tek aratırdım. Gelen onaylarla o günkü hazırun oluşurdu. Ancak akşam yönetim masası, yine de yarı yarıya bomboş olurdu. İşte, bunu kabul edemiyorum. Sosyolojik olarak düşündüğümde, maalesef sabah geleceğim derken aslında gelmeyeceklerini bildiklerini hissediyorum. Kültürümüzde birbirimize karşı net değiliz. Eğitimden süregelen, şeffaflık üzerine ciddi sıkıntımız var.
İş dünyasında yeterli şeffaflık yok. Bu durum, hayatın her alanına; Vergi, SGK ödemeleri, aile, iş ilişkileri ve Networking tarzınıza da yansıyor. Şeffaflık olmadığında güven olumsuz etkileniyor. Bu da Türkiye’de Networking’i zorlaştırıyor.”
Ertuğrul Belen: “Diğer ülkelerle bizi, güven noktasında farklılaştıran nedir?”
Özgür İncekara: “Çoğunluk işbirliğine güvenerek başlıyor. Ülkemizdeyse tam tersi, risk analizi yaparak başlıyoruz.
Doğu’da, mesela Japonya’da hepimizin bildiği üzere, halen sözle büyük ticaret yapılır.
Uluslararası ilişkilerde mutlaka Doğu ve Batı kültürünü birbirinden ayırmak ve networking yaklaşımlarını ayrı ayrı incelemek gerekiyor.”
Ertuğrul Belen: “Uluslararası networkünüzü nasıl oluşturdunuz?”
Özgür İncekara: “Networking vizyonumuzda referanslara hep önem verdik. Temsil ettiğim kurumun ismi ve tanınırlığı da etkili oldu. Bizi hiç tanımayan yepyeni bir kurum olduğunda, ben şahsen markaya yanaşıyorum. Fuarda ziyaret ediyor ya da yazıyorum. Yıllar içerisinde sektörde beni tanıyan ortak tanıdıklara soracaklarını biliyorum. İşte tam bu noktada, sosyal sermaye niteliğinde geçmişten bugüne oluşturduğum çevre etkili oluyor.
Bazen de, ilişkileri başlatmak istediğim kurumla aynı ülkede ama farklı bir sektördeki dostumu arıyorum. Tanışmak istediğim firmaya referans olmasını rica ediyorum. O kişi, iletişime geçip tanıştırıyor. Mesela geçen ay Japonya’daki bir kontağımdan benzer bir ricada bulundum. Henüz haber gelmedi. Böyle durumlarda sabırlıyımdır. Çünkü referansımın bu tanıştırmayı yapmak için doğru bir fırsatı kolladığını biliyorum. Çevremdeki insanlar networking’i yapmış olmak için yapmıyorlar. Dolayısıyla, sadece kendinizin değil, yakın çevrenizin de nasıl networking yaptığını bilmeniz gerekiyor.
Bir de, bazı konularda sabırlı olacak kadar işlerinizin acele içerisinde olmaması gerekiyor.”
Ertuğrul Belen: “Geçtiğimiz bir senede hiç işim düştü, nasıl arayacağım diye kaygılandınız mı?”
Özgür İncekara: “Hayır, çünkü şeffaflık ilkemi bu durumda da koruyorum. Neden aradığımı, ne yapmak istediğimi ve o kişiye olan faydasını çok net anlatıyorum.”
Ertuğrul Belen: “Yüksek temponuzda çevrenizle temasınızı nasıl koruyorsunuz?”
Özgür İncekara: “Doğal hareket ediyorum. İlişkilerimi sürdürmeye çalışırken yorulmuyorum. Mesela şirkete bir hizmet ya da ürün alınması gerektiğinde ilk önce tanıdıklarımı düşünüyorum. Bir örnek vermek gerekirse, geçenlerde telefon sistemini bir dostumdan aldık. Hatlarda dahi problem olduğunda, doğrudan onun alanı olmasa da, sektörel çevresine ulaşabileceğimi biliyorum. Böyle durumlar tam anlamıyla bir kazan kazan çalışması oluyor.
Hiç unutmadığım eski bir hikaye de, yıllar önce bir müşteriyi kazanmaya çalışıyordum. Olmuyordu. Sonunda cesaretimi topladım. Neden benimle çalışmak istemediğini sordum. Bana, “Çünkü, işler kötü gittiğinde sana küfür edemem.” demişti. Aslında “Nazımın sana geçebileceğini henüz hissedemedim.” demek istiyordu. Aslında beni iyi tanımadığı netti.”
Ertuğrul Belen: “Birçok kişi benzer durumda pes ediyor. Siz ne yaptınız?”
Özgür İncekara: “O dönemde satışla daha aktif ilgileniyordum. O kişiyi daha çok ziyaret etmeye ve yakından tanımaya başladım. Bir süre sonra birlikte çalışmaya da başladık. Dostluk olmadan uzun vadeli işbirliğinin de olamayacağını çok iyi anlamıştım.”
Ertuğrul Belen: “Kurumunuzun içinde networking’le ilgili ne düşünüyorsunuz?”
Özgür İncekara: “Kurum içinde takımın birlikte çalışan değil, öncelikle birbirine güvenen insanlar olması gerektiğine inanıyorum.”
Ertuğrul Belen: “Sektörünüzde networking’in önemi nedir?”
Özgür İncekara: “Her sektörde önemli olduğu gibi bizde de Networking önemli. Ekip arkadaşları doktorlarla sürekli temas halindeler. Bir şeyi anlatırken birinci sen, ikinci şirket, üçüncü üründür. Dolayısıyla ekibin güven odaklı ve sürekliliği olan ilişkiler oluşturması çok önemli. İnsanın kariyerinde bir süre geçtikten sonra teknik bilginin %10, Networking gücünün %90 önemi olduğuna inanıyorum. Bir süre sonra teknik bilgi zaten olması gereken bir varsayım haline geliyor.”
Ertuğrul Belen: “Özellikle müşteri tarafında hiç anlaşamadığınız oluyor mu? Hani halk ağzında “elektrik alamadım” durumu… Ne yapıyorsunuz?”
Özgür İncekara: “Oluyor. O zaman, ekibimdeki yöneticilerden teması benden daha güçlü kuran biri varsa, onun ilerlemesi için teşvik ediyorum.”
Ertuğrul Belen: “Çocukken nasıl bir tarzınız vardı?”
Özgür İncekara: “Onlu yıllarda hep değiştiğimi hissettim:
20’li yaşlarda; Çevremle ilgili çok aktiftim. O dönemde Amerikan Konsolosluğu’ndan birçok noktaya kadar üniversitede ilişkilerimi geliştirmeye önem verirdim. Bu da güvenimi hep yüksek tutmama destek oldu.
Öyle ki, 1980’lerde çağrı cihazı satışı için Telsiz Genel Müdürlüğü’nden izin almak gerekiyordu. Genel Müdür’le toplantı talep ettim. Kabul edildi. O gün 14:00’da toplantım vardı. Adam gecikiyordu. Derken kapı açıldı: “İzninizle toplantım biraz daha sürecek.” dedi. Genç olmak ve adam yerine koyulma kaygılarım bir yana, daha sonra benden gecikme için özür dilenmişti.
Bu hikaye, ömrüm boyunca unutmadığım ve her zaman hayatıma taşıdığım bir değer oldu. Mesela bugün, tam da sizinle bulaşacağım saatte, İsviçreli bir firmadan kritik bir görüşme talebi geldi. Önemliydi ama programım netti. Yarın sabaha organize ettim.
30’lu yaşlara geldiğimde; bir yere girerken duruşun dik, güvenin tam ve konuna da hakimsen, ne yaş ne de başka bir şeyin engel olamayacağını anladım. Bu durumu herkesin dikkate aldığını fark ettim. Başarı torpilsiz de oluyordu. Artık bir işe başlıyor, elimden gelenin en iyisini yapıyor, çözemiyorsam, “tanıdığım kim var” diye düşünüyordum.
40’lı yaşlarda; artık networking’i doğal olarak yapıyordum. Düşünmüyordum.
50’li yaşlardaysa tamamen bir parçam oldu. Yılların getirdiği deneyimle doğrudan temasa geçmek konusunda kendimi çok rahat hissediyordum.
Yalnız 50’lerde biraz derneklerden kaynaklı hayal kırıklığı olduğu için hafif geri çekildim. Gönüllülük de bir kültür işidir. Yine de işimi iyi yaptığım ve tanıştırmalara önem verdiğimden mevcut çevrem içerisinde gelişimimi sağlayabiliyorum.
Diğer taraftan ilişkileri sürdüremediği için sürekli network yapan kişiler görüyorum. Neden? Sürekli sıfırdan başlamak… Ne saçma!"
Ertuğrul Belen: “LinkedIn profilinizi detaylı incelediğimde ilk deneyiminiz olan Pizza işi bile var? Neden?”
Özgür İncekara: “Çünkü, asla unutmak istemediğim, hayatımı değiştiren bir deneyimdi. Pizzanın daha hijyenik olması için bakteri raporlarına dahi bakıldığı bir okul gibiydi. Müfettiş, teftiş defteri, vergi kavramlarını dahi orada öğrendim. Restoran sahibi ailesiyle geliyor, bir müşteri gibi hesap ödeyip gidiyordu. Bu deneyime sahip olduğum yeri nasıl yazmam ki?”
Ertuğrul Belen: “Hiçbir deneyimi olmadan sadece bir fikirle şirket kurup, hemen başarılı olmak isteyen girişimcilerle ilgili ne düşünüyorsunuz?”
Özgür İncekara: “Japonya’da ana okulunda sokak temizletiliyor. “Sen benim çocuğuma nasıl temizletirsin?” kültüründe nasıl her şeyi yapmaya, alttan başlayıp yükselmeye ikna edebilirsiniz ki?”
Ertuğrul Belen: “Ya sizin çocuklarınız? Neler yaşıyorsunuz?”
Özgür İncekara: “Daha küçük yaşta bilgisayar ve cep telefonu istediler. Almadım. Bilgisayar okul zorunluluğu olduğu için uygun buldum. Cep telefonunu birinci sınıfta istediler. Ben beşinci sınıfta alacağımı söyledim. “Ama bizden küçüklerde var!” diye geri geldiler. Bu sefer de kötü adam ben oluyorum. Okulda telefon zaten yasak ve odaklanmaları gerekiyor. Eve döndüklerindeyse zaten bizimleler ve dersleri var.”
Ertuğrul Belen: “Networking’e geri dönersek, ilk izlenimle ilgili düşünceniz nedir?”
Özgür İncekara: “Bir gün bir bankayla konuşurken, adını ifşa etmeden birçok kişinin aslında borçlu konumunda olduğunu ve Türkiye’de bir statü taşımaya çalıştığını söylemişti. İlk izlenimde benim için mütevazilik önemli. Standartlar dahilinde elbette ekibin de giyimine önem veriliyor.”
Ertuğrul Belen: “CEO’luk yolundaki profesyonellere ve gençlere başka ne tavsiye verebilirsiniz?”
Özgür İncekara: “Sınırları bilerek özellikle insanlarla ilgili meraklı olmalarını tavsiye ediyorum. Kim oldukları ve ne yaptıklarını merak edip küçük sohbetler yapmaları çok değerli bir alışkanlık.
Menfaatten uzak olsunlar. Çok değerli ve meşhur biriyle tanıştıklarında sakin olsunlar. Çekinmesinler. Tanışmış ve sohbet etmiş olmanın güven duygusu bile onlara yetecektir.
Samimi ilişkilerin uzun vadeli etkilerini çoğu kişi fark etmiyor. Birisiyle sohbetinizi iyi bir tatla bırakmışsanız, yıllar geçse bile bıraktığınız aynı yerden devam ettirebiliyorsunuz.
Yaşlanma endişesini bıraksınlar. Yaşlılık Türkiye’de halen çok erken gelen bir kavram. Benim dönemimde 20 yaşında çalışmaya başlayıp, 25 yıl çalışıp emekli olunuyordu. Artık yaş beklentisi 70-75. Uzun vadeli plan yapmak bizim dönemimizde daha zordu. Erken son! Bugün iyi plan yapmak, azimli ve sabırlı olmak gerekiyor. Geleceği ilişkilerle tasarlamak her zamankinden daha önemli oldu.”
Ertuğrul Belen: “İncekaralar’da 65’inci yılınıza nasıl ulaştınız?”
Özgür İncekara: “Kuşaklarımızın çalışma isteği olmasa şirket devam edemeyebilirdi. Yine Uzakdoğu ya baktığınızda daha uzun vadeli hedefler var. Bu vizyonu her kurum destekliyor. Büyük bir network altında ortak hedeflerde buluşmuşlar.”
Ertuğrul Belen: “Şirkette, sizden sonrası nasıl geliyor?”
Özgür İncekara: “İki oğlum var. Şirkette olmak isterler ya da istemezler, bilemiyorum. Ancak şu önemli; çalıştığımız tedarikçiler ve iş ortaklarımızla olan ilişkileri bir sonraki kuşağın devir alması gerekiyor. Yani, yeni kuşağa sadece pozisyonlar atamak yetmiyor. Networkümü oğullarıma aktarmam ve onların da bu ilişkileri güven odaklı sürdürmesi gerekiyor. Yeni kuşağı bir yere kadar zorlayabilirsiniz. Bir noktadan sonra içinde bulunduğunuz kültürün de etkisi oluyor.”
Ertuğrul Belen: “Son söz?”
Özgür İncekara: “Samimiyet ve şeffaflık. Ülke faydasını merkeze konumlandırıp ondan sonra kendi çıkar ve faydalarımızı oluşturmak gerekiyor.
Bu çerçevede, CEO olmak bir etiket işi değil, etik işidir.”