İletişimi doğru kurmak, iş hayatında başarının temeli. Hele de girişimciler için. Tamam bunu hepimiz teoride biliyoruz, ama ya pratikte? ABD’den döndüğünden beri, 8 yıldır bu konuya kafa yoruyor Ertuğrul Belen. Kendi kariyer ve STK deneyimi ile elde ettiği bilgileri şirketlere yaptığı sunumlarla paylaşıyor, eğitim ve danışmanlık desteği sunuyor. Hedef net: Kendi içlerinde ve kamuoyu ile, kamuyla nasıl iletişim kurmaları gerektiği.
Hatta bu konuda ‘Networking’ isimli kitabı yazdı, ‘Girişimciliğin Altın Kuralları’ kitabını da derledi ve yazarlarından biri oldu. Kendisi Divas Pırlanta ile bir girişimci de olan Belen, katıldığı toplantılarda girişimcilerle biraraya geldiğinde onları gözlemlediğini ve ‘networking’, yani ‘verimli iletişim ve bağlantı kurma eğilimi’ ihtiyaçlarını gözlemleme fırsatı elde ettiğini belirtiyor. Buna karşılık, ticari hayat konusunda yazılan kitaplar da bugünün girişim hayatına pek uymuyor, yeterli olmuyor.
Oysa ABD’de çok daha derin ve spesifik örnekler olduğunu söyleyen Belen, “Çünkü insanlar bir şeyler yaparken bilgiyi betimleyip yazmaya da çalışıyor ve zaten işin en zor tarafı da bu” diyor.
Türkiye ise risk almaya mesafeli bakan bir ülke. Son yıllarda irili ufaklı internet girişimlerini duyuyor olmamıza rağmen… Belen şöyle bir analiz yapıyor:
“Türkiye’de farkında olmadan birbirimizi çok fazla durduruyoruz. Ama bu, korkaklık veya cahillik kaynaklı değil. Bence kültürümüzün getirdiği bir olgu. Medya ise girişimcilik ayağında internet ortamındaki çalışmaları daha çok duyuruyor. Oysa fiziki ortamda inanılmaz girişimciler sayabilirim. İnanılmaz fikirler ve uygulamalar var. Web girişimleri popüler olduğu için daha çok duyuruluyor.
Bir tarafta da, web girişimcileri sosyal ağlarla paralel işliyor, paylaşımlar ortak ilerliyor. Ama ‘eski ekonomi’ diyebileceğimiz girişimler bu şekilde ilerlemiyor. Yine de, her başlıkta başarı hikayelerinin yaygınlaşması ile Türkiye’de girişimcilik ikinci faza geçmeye başlayacak.”
Öncelik para kaynağı değil, fikrin detayı
Belen’e göre, burada risk almayı doğru tanımlamak lazım. ‘Krediyi nereden bulacağım?’ gibi soruları kenarda biraz beklemeye almak gerektiğini söyleyen Belen’e göre, asıl önemli ‘ilk’ adım, bir kişinin ‘Elimde olsa ne iş yapmak isterdim?’ sorusunu kendine sorabilmesi. “Ben 33 yaşımda girişimci olabildim.
Ama ortağım Nurettin Özdoğan, 21 yaşında kendinde o cesareti gördü” diyen Belen’e göre, bir fikri detaylı düşünmeye başlayınca, gerçeğe doğru ilk adımı da atmış oluyorsunuz. Her genç kendine bu soruları sormaya başladığında, gerçekten fikir oluşuyor, ardından araştırma geliyor, doğru insanlarla bağlantı kurarak adımlar atılabiliyor. Ama ‘girişimci olmak istiyorum’ diyip bir iş planı, bir fikir olmaksızın yol almak, araştırmadan para bulmaya çalışıp birşeyler yapmayı ‘girişimcilik’ olarak tanımlamak zor.
Bir fikri olanın bunun altını doldururken, bir tarafta da ‘tanıdıkları’ doğru konumlandırması, yani ‘networking’ yapabilmesi gerek. Belen’e göre, tüm tarafların bir arada verimli işler yapabilmesinin temeli de bu. Girişimcinin kendini sürekli geliştirmesi, güven bağı ve sabır da bu formülün diğer bileşenleri. Peki bu iletişim ağı nasıl oluşturulmalı, ‘network’ oluşturmanın incelikleri neler? Detaylar Belen’den geliyor:
“Gerek girişimciler gerek profesyoneller hep hedeflerimizi limitli kriterlerle belirliyoruz. Oysa temelde üç kriter var: Zaman, miktar ve kazanç. Girişimci zaman hedefini koyuyor, bu hedefi için yapacağı araştırmayı ve kazanç hedefini belirliyor, ‘bu kadar zamanda bu işleri yaparsam bu kadar elde ederim’ diyor. Bu yapıdaki en önemli tamamlayıcı ise bağlantılar. Girişimci, bu hedefleri doğrultusunda kimleri tanıyor olması, girişim fikrinde hedeflediği misal 2 yıl sonrası için farklı insanları da iş ağında bulundurması gerektiğini bilmeli.”
Herkesin kazanması için açıklık şart
Belen, bu tespitin ardından sürekli karşılaştığı soruya işaret ediyor: ‘Bu insan kullanmak olmuyor mu? Yanıt yine Belen’den: Kesinlikle hayır. Çünkü güven bağını oluşturabilmek için hedef paylaşımı ve tanışılan insanlarla bunun iletişimi esas.
Bu açıdan bakınca, bir tanıdığa son dakikada yapılan ‘Abi bir destek atsana’ ricasından çok daha açık bir iletişim ortaya çıkıyor. Bağlantı ile net iletişim, hatta bu bağlantı ile tanışmaya aracılık eden kişiye de açık olmak önemli. Birçok insan bunu sormayı ayıp olarak görür, ama Belen’e göre işin en önemli tarafı bu. “Ali’yle Ahmet’i tanıştırdım, acayip güzel bir iş yapmışlar, ama onları ben tanıştırdım. İnsan bir döner, beni de görür” diye serzenmek, en başta açık davranılmadıysa yersiz bir tepki olur. Bunun yerine, söz konusu tanışma esnasında böyle bir beklentiyi usturuplu biçimde paylaşmak gerekmez mi?
Belen ekliyor: “Ticari ilişkilerde kazan-kazan felsefesi esas, bunun için de açık ve net iletişim şart.” Bu iş felsefesinden yola çıkıp, hedefleri zaman, miktar ve kazanç üçgenine ek olarak bağlantılar eşliğinde tasarlamaya başlamak, ‘işi düşünce yardım isteyen girişimci’ imajının da ortadan kalkmasını sağlar. Hatta Belen, bu açık duruşun, verimli bir çevre oluşturmayı da sağlayacağına işaret ediyor. İşte bu nedenle etrafı ‘profesyonel’ bir gözle kolaçan etmek önemli.
Konunun ‘kartvizit’ boyutunu da şu sözlerle hatırlatıyor Belen:
“Bir makalem vardı: ‘Kartvizit vermeyenlerin 10 bahanesi’. Bunlardan bir tanesi ‘arkadaş ortamında olacağımız için almayı gerekli bulmadım’ şeklinde. Oysa bunu yapmayın. Kartvizit, bir insanın hayatına olan bağlantı noktası ve bu kart, kolay iletişimi sağlıyor, karşınızdaki kişinin aklında kalmanız için araç oluyor. Bu yöntemi eleştirenlerin örneği aslında ‘kartvizit ninjaları’. Bunlar da, daha kimseyle tanışmadan kartvizit uzatan, toplantı sonunda da masaların üstünde kartvizitleri kalanlar. Tüm bunlar bir yana, iyi bir sohbetin sonunda, ‘İletişimde kalalım’ diyerek, bunu bir kartvizit ile tamamlamak her iki taraf için de faydalı.”
Her sektörün iletişim önceliği farklı
Belen, ‘iş bağlantıları’ başlığındaki tüm çalışmaları Business Networking Akademi yapısında topluyor. Burası, farklı alanlarda tanınmış 100’den fazla mentor barındıran, onların desteğini girişimcilerle buluşturan bir yapı. Girişimcilik ve ‘networking’ odaklı olarak araştırma, etkinlik ve konferanslar düzenleyen bir platform Business Networking Akademi.
‘Networking’ başlığında TAV, Turkcell gibi birçok kurumla, ilaç, emlak gibi birçok sektörle
ihtiyaçlarına özel biçimde tasarlanmış projeler ve iletişim çalışması yürüttüklerini söyleyen Belen, asla ‘bir model herkese uyar’ demediklerini de hatırlatıyor. Yani her şirkete yönelik çalışmada, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün dinamikleri esas alınıyor, genel ‘bağlantı kurma ve iletişim’ yaklaşımını da bu sektörel detaylar tamamlıyor. Çünkü genel bağlantı kurma ve iletişim kavramı önemli, ama kurum ve sektör dinamiklerine, çalışılan iş birimine uygun yapıları da bilmek şart. Şirketler içinde gerçek işbirliği adına bu tarz çalışmalar, Belen’e göre çok önemli. Hatta yeni dönemde bu yapı, hem kurum içinde sağlıklı iletişimi kurgulamakta insan kaynakları hem bireylerin mesleki kariyeri, bireyin kendini geliştirmesi için bir gereklilik.
Belen yeni bir kitap için hazırlanıyor: ‘Elevator pitch’, yani ‘asansör cümlesi’. Hedef, yıl bitmeden kitabı çıkartmak. ‘Asansör cümlesi’ yarışmalarını ve eğitimlerini farklı üniversitelerde yapma şansının olduğunu söyleyen Belen, “Orada ne kadar faydalandıklarını gördüm. E-tohum’da kuruluşundan beri yatırım kulübündeyim ve başından beri oradaki girişimcilere bu eğitimi verme imkanım oldu” diyor.
Asansorcumlem.com isminde bir site açtığını da belirten Belen, orada girişimcilerin ve profesyonellerin ‘asansör cümlelerini’ yazdıklarını söylüyor. Peki nedir bir asansör konuşmasını farklı kılan? Az zamanda çok şey anlatabilme sanatı diyelim ve detaylar yine Belen’den:
“Bir asansör yolculuğu kadar kısa sürede, yani 30-40 saniyede karşınızdaki kişiyle iletişimde, kişinin sizi hatırlamasını sağlayacak, sizin hakkınızda temel bilgileri almasını sağlayacak bir iletişim söz konusu. Biz çoğu zaman tanışmalar sırasında maalesef kendimizi sadece etiketliyoruz: ‘Merhaba ben Ertuğrul Belen, e-ticaret firmam var.’ İşte insanlar kendilerini genelde bu kadar kısa tanıtıyor.
O kişi sizden sonra 2-3 kişi daha tanıdıktan sonra, sizi hatırlamaz bile. E-ticaret hakkında bir şey bilmeyen bir kişi bile, siz sınırlı iletişim kurduğunuz için bu konuda size bir soru bile sormuyor. Sohbetin finali ‘Memnun oldum’ şeklinde oluyor. Tüm iletişim hattı da orada kopuyor. Oysa bir ek cümle ile ‘Girişimcilik yapıyorum ve Türkiye’nin ilk pırlanta e-ticaret sitelerinden birini kurdum’ dersem, karşımdaki kişi e-ticareti bilmese bile şunu sorabilir: “İnternetten pırlanta mı?’ Etkili tanışma, karşınızdaki kişinin size rahatlıkla soru sorabilmesini sağlamak, karşıdakinin dikkatini çekmek demek.”
Herkesin bir stratejisi olmalı
Hoş bir sohbetin temeli, karşıdaki kişiye Belen’in tabiriyle ‘orta yapmakta’. Amaç gol atmak değil, karşıdaki kişiye pas verebilmek. Belen de ekliyor: “Bu tarz iletişimde önemli olan her zaman karşınızdakidir.”
Oysa, Belen’in Hürriyet Gazetesi İK editörü Zeynep Mengi ile yaptığı haber çalışmasında ortaya çıkan sonuçlar çok net: Yapı ve kültür itibariyle, özellikle birebir tanışmalarda çekingeniz. ‘Elini veren kolunu kaptırır’, ‘Babana bile güvenme’ gibi sözler bile bizi temkinli olmaya itiyor. Yani ‘güvenme’ ile ilgili bir engelimiz var. Ama ticaret ve iş hayatı ekosisteminde daha güçlü olabilmek için bu önyargılardan kurtulup, insanlarla verimli tanışmalar yapabilmek gerekiyor.
Görünen o ki, eskiden bir kişinin kaç kişiyi tanıdığı önem taşırdı. Ama artık nicelik değil, nitelik ön planda. İnsanlar birbirleriyle her zaman bağlantı içinde olmayı seviyorlar. Sosyal ağlara yönelik ilgi bunun en önemli göstergesi. Ama Belen’e göre, yeni ağlar insanların ortak ilgi alanlarıyla oluşacak. Yeni nesil ‘networking’ konusunda bir önceki nesile göre de daha iyi olacak. Çünkü Belen’e göre, daha özgüvenli ve rahat iletişim kuruyor, ‘networking’ farkındalığı ile hareket ediyorlar. Çünkü tüm cihazlarla sürekli bağlantı halindeler. Sosyal ve fiziki iletişim o kadar bütünleşti ki, her iki tarafında da sınırlarını net çizen kişi için ayrılması çok zor.
Zaten bu iki yapının birbiri ile uyumlu olması şart. “Gerçek hayatta nasılsanız, sosyal ağlardaki stratejinizi de öyle oluşturun” diyen Belen’e göre, sosyal ağlarda dahil edilen insanları da bu sınırları gözeterek incelemek, paylaşımları buna göre yapmak gerek. Hatta hayatımız artık bu yapının o kadar içinde ki, sosyal ağlar kapanmalı mı kapanmamalı mı, bu artık çok mevzu değil.
Önemli olan iki tarafta da sağlıklı iletişimi inşa etmek. ‘Networking’ her yerde ve bu vurguyu yapan Belen’e göre, bugün şirketlerin nasıl bir iletişim stratejisi varsa, bu iş için önemli harcamalar yapıyorlarsa, girişimcilerin, hatta temelde tüm bireylerin de kendi iletişim stratejileri olmalı. Belen’in tanımıyla, ‘Bu değeri kendilerine vermeleri ve ‘benim iletişim stratejim de bu’ diyebilmeleri’, bu konuda kendilerini sürekli geliştirmeleri gerek.
Unutmayın, herkes bir bilgi kaynağı
Ertuğrul Belen’in ‘iletişimde gelişim’ farkındalığı ABD’deyken gelişmiş. Süreci yine Belen anlatıyor:
“Galatasaray Lisesi’ndeyken, Milli Takım’da da yüzücüydüm. İngilizcem pek parlak değildi ve hem yüzme tekniğimin daha iyi olması hem İngilizce öğrenmek için 1 senelik bir değişim programıyla ABD’ye, Wisconsin'e gittim. Burası yılın 7 ayı yerde 40 santim kar olan, Kanada sınırına yakın bir şehir. Oraya gittim, yüzmeye devam ettim, burs aldım ve Wisconsin Üniversitesi’ne finans ve ekonomi bölümüne girdim. Hatta ikinci yılımda bölümün kulübüne girdim. Ekonomi Kulübü çok kalabalık değildi, profesör, ben ve 2 kişi daha vardık.
Profesörün telkini ile kulübün başkanı oldum ve bana ‘Bu tamamen bir iletişim ve bağlantı işi’ dedi. Bu konuda makaleler okudum. Çünkü ABD, 70’lerden beri bu konuyu ele alıyor, araştırıyor. Kulüpte toplantılar hep öğlen arasında oluyordu. Bu yüzden çok katılım da olmuyordu. Ama biz bir sponsor bulduk, etkili bir konuşmacı, yemek falan derken 20-30 kişi gelir oldu toplantılara. Önce karşınızdakini düşünmek bu nedenle önemli. ‘Kulübe gelsinler’ diye beklemekle olmuyor. Böylece karşılıklı bir paylaşımın önemini gördüm.
Üniversite 3’üncü sınıfta başıma gelen bir işle tam bir ‘networking’ tutkunu oldum. Çok iyi bir staj yapmam, üniversiteden sonra 1 sene kalabilmem için staj yaptığım yerin beni işe alması ve vizeme sponsor olması gerekiyordu. Notlarım çok iyiydi ve ‘Sadece Wisconsin’deki şirketlere başvurmak yerine, neden gazetede çıkan Fortune ilk 100’deki şirketlerden birinde staj yapmıyorum? Ortalamam 4 üzerinden 3.9, iyi bir yerde staj yapmayı hak ediyorum’ dedim. 20 tane not döküm aldım ve o zamanki ekonomi hocamın verdiği taktiklerle her birine ayrı ön yazı yazdım, başvuru yaptım. Bu 20 mektubun 7 tanesine cevap geldi. 3 tanesine teşekkür ederken, 4 tanesi staja çağırdı ve bunlardan bir tanesi de General Motors’tu.
Üniversitede üçüncü yılımda kalktım New York’a staja gittim. Döndüm ve üniversite sonrasında beni tekrar çağırdılar. Sonra hayatımın her noktasında ‘networking’ vizyonunu taşımaya özen gösterdim, insanlarla bunu paylaşmaya çalıştım. Gittiğiniz her yere bu gözle bakmanız işin temel noktası. Çünkü herkesten alacağınız, öğreneceğiniz çok şey var.”