Haber Eylül: Neden Amerika’da kalmayı istemediniz?
Ertuğrul Belen: On atlı, on yedi yaşında, Amerika’ya gitmiştim ve yirmi yedi yaşındaydım. Kendi kendime şunu sordum; “Bir on sene daha kalsam otuz yedi yaşında olacaktım ve annemle, babamla, kardeşimle bu geçirmediğim yıllar için pişmanlık duyacak mıyım, duymayacak mıyım?” Cevabı çok net pişmanlık duyacak olmamdı. O noktada da bilgi bendeyse her yerde başarılı olabileceğimi düşündüm. Birkaç yere başvuruda bulundum. Geri dönüş olmamıştı ve çok da pozisyon açığı vardı bankalarda. Bankacılık sektörünün patladığı dönemdi. Ben de PricewaterhouseCoopers’a katıldım. Firma birleşme ve satın alma sonrası performans iyileştirme diye yeni bir ekip kuruyorlardı. O ekibin ikinci üyesi olarak girdim ve ekip iki üç sene içinde daha da büyüdü. Tam Brüksel’ tayinim çıkmıştı ve o noktada aile firmamıza katılmaya karar verdim. Aile firmamız da Sihir Mobilya elli yıllık, İtalyan ortakları olan bir firmadır.
Haber Eylül: Özel sektörde başkalarının bünyesi altında çalışırken aile şirketine geçmek zor olmadı mı? Daha duygusal değil mi?
Ertuğrul Belen: Korkunç zor. Ben hep şunu anlatıyorum; bence dört türlü girişimcilik var: biri kurumsal girişimcilik. Orada yaptığınız işi iyileştirme. Diğeri Kamusal girişimciliktir. Yeni uygulamaları başarıyla hayata geçiriyorsanız, diğer insanların hayatını iyileştiriyorsanız bu da bir girişimciliktir. Üçüncüsü: aile girişimciliğidir. Firma istediği kadar kurumsal olsun, işin içinde aile varsa çok duygusaldır. Bir şeye kızıyorsunuz ve onu size dayınızın ya da teyzenizin yapmış olması daha çok gururunuza dokunuyor. Başka bir yerde olmasınız lanet olsun gideyim dersiniz ama burada öyle olmuyor. En büyük hata da yeni kuşaklar eski sistemi görüp değiştirmek istiyoruz. Aile firmalarında ilk önce yanlışıyla öğrenmek gerekiyor ve aileye destek olmak gerekiyor.
Yani ilk önce mevcudu öğrenip sonra değiştirebiliyorsan aile ile birlikte değiştir. Benim de her şey kolay olmadı ama tabi oturdu artık. Ben üniversitede öğrendiğim Networking kavramını hayatım boyunca yapmaya devam ettim. Orada da gerek üniversitede gerek New York’tayken hep “Speed Networking”, hızlı tanışma seanslarına katıldım ve düzenledim. Kısa zamanda nasıl herkes birbirini tanır ve merhaba der, akşamında kalıp daha uzun sohbet etme imkânı olur. Bunların hep çok güzel geri dönüşleri oldu kariyerimde. Sonrasında da hep insanlar “Bunlar çok güzel çalışmalar neden kitap yazmıyorsun ki?” dediler. Ben de sonunda yazıya dönüştürmeye karar verdim. İçinde Network geçen ne varsa bunu araştırdım. Sonra bunu uygulamaya başladıkça daha iyi anladım ki en önemlisi bu “uygulama”.
Haber Eylül: Aslında birçoğumuz işin teori kısmını biliyoruz ama uygulamada zayıfız.
Ertuğrul Belen: Ya tabi, bu birçok kitapta yazıyor. Mesela ben de şuan kitap yazıyorum ve bence insan bir kitabı bilgi taşması olduğu zaman yazmalı. Artık konferans vb. yetişemiyorsa bunu daha büyük bir kitleye aktarmak için yazmalı. Uygulamadan başlayıp yazıya dönüşmesi çok daha mantıklıdır.
Haber Eylül: Türkiye’de insanlar çok fazla tutkularının üstüne gidemiyor. Yani ‘aslında benim yapmak istediğim şey bu ama bunun bana maddi getirisi olmaz’ deyip üstüne gitmiyorlar. Tabi bu noktada çevresel faktörlerde devreye giriyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ertuğrul Belen: Kabul ediyorum, biz emrivaki olarak üniversitenin bir bölümündeyiz. Özellikle networking çalışmasında “Asansör Cümlesi”ni anlatırken, şu örneği veriyorum; Mesela üniversitenin iletişim bölümündeyim ve kendimi kariyer gününde bir iş adamına tanıtırken “Merhaba, ben Ertuğrul iletişim bölümü üçüncü sınıf öğrencisiyim nokta” oysa benim beni heyecanlandıran bir hayalim var. Bu gerçek bir proje olmayabilir, düşündüğüm bir şey olması da yeterli.
Diyelim ki “Ben uluslar arası üniversitelerin öğrencilerinin yönettiği bir uluslar arası radyo kanalı kurmak istiyorum.” Ben kendimi tanıtırken az önce söylediğim etiketleme yerine; misyonumla, hayal ettiğim projeyle tanıtmam lazım. “Ben Ertuğrul Belen, beni çok heyecanlandıran iki üç sene sonra uluslar arası networkte öğrenciler ile birlikte bir radyo kanalı kurmak için iletişim bölümünde okuyorum, üçüncü sınıf öğrencisiyim.” Demek çok daha farklı bir algı oluşturur. Yani o proje olmaya bilir ama içinde çok net şu mesaj var; bu adamın hayalleri var, bir yere ulaşmak istiyor, bir şeyler başarmak istiyor. Artı okuduğu bölümde sadece okumuş olmak için değil, bir şeyleri farklı yapmış olmak için okuyor. Bence hedeflerde böyle... Hedefler olmalı ve o hedefleri şekillendirebilmeliyiz. Etrafımızdaki kişilerin düşünceleri bizim hedeflerimiz olmamalı.
Haber Eylül: Ama birçok kişi daha ne yapmak istediğini bile bilmiyor.
Ertuğrul Belen: Bence sorgulamakta problem yok. Eleştirmek için söylemiyorum ama Türkiye’de yapı olarak biraz tez canlı ve agresifiz. Dolayısıyla birine geri bildirim yaparken onun hayatını değiştirebildiğimizi düşünmüyoruz. Bir öneri sunmadan, geri bildirim yapıyoruz. Bu çok büyük bir problem...
Mesela diyelim ki siz iletişim sektörü istiyorsunuz ve ben de size diyorum ki “Sakın bunu yapma. İletişim sektörü çok kötü, herkes birbirinin arkasından bıçaklıyor. Çok zor, gece yarılarına kadar çalışılıyor.” Ben size böyle bir geri bildirim verdiğim zaman bu bir geri bildirim değil, bildirim. Üstüne üstlük çok kötü bir bildirim olur. Benim bunu yapmam için sektörü iyi bilmem lazım. Benim şöyle demem gerekiyor “Dikkat et, iletişim sektörü rekabetin çok fazla olduğu bir sektör ama bununla birlikte birçok firmanın içinde iş yapıp farklı sektörleri tanıma fırsatın da oluyor. Temposu yüksek bir alan, ilk üç sene yüksek bir tempoda çalışıp sektörle ilgili bilgi edinmek istiyorsan düşünebilirsin.” Bu ikisi arasında çok büyük fark var. Diğeri meslek bile değiştirtebilir. Dolayısıyla ben üniversitedeki arkadaşlara şunu öneriyorum; bir yerde fikir al, korkma ama fikrin kalitesini ölç. O fikir sadece negatif ise objektif bir fikir değildir, çok değerlendirme derim. Diğer taraftan artı eksileriyle dinlemek lazım… Bence sizler için en önemli konu; düşünceler alabilmek, geri bildirimler alabilmek. Siz kendinizi üniversitede böyle geliştiriyorsunuz. Bu yüzden geri bildirimlerin kalitesine çok dikkat edin.
Melike Gür | Haber Eylül