Not: Yazı Serisinin 3. Bölümü Girişimcilik İklimi dergisinde yayınlanacaktır.
Özellikle ülkemiz iş dünyasında vakalardan ziyade sloganlara bayılıyoruz; mesela "iş dünyasında duygusallığa yer yok!" gibi. Ya da internette kol gezen yüzlerce "en çok sevilen sözleri" paylaşan siteler, bunun en güzel örnekleri arasında yer alıyor.
Bu makale için duygusallık, duygular, duygusal zeka ve iş dünyasıyla ilgili araştırırken birçok sitede karşılaştığım Robert Hervey Cabell'in söz sahibi olduğu yazılan şu cümleler dikkatimi çekti:
"İş hayatını seviyorum çünkü rekabet var; çünkü kelimeler yerine yapılanlar ödüllendirilir. İş hayatını seviyorum çünkü ciddiyet ister ve bügünün işiyle uğraşırken yarını düşünmeme fırsat vermez. İş hayatını seviyorum çünkü düzeltmeye değil yapmaya çalışır; çünkü bencilcedir, iki yüzlülüğe ve duygusallığa yer yoktur. İş hayatını seviyorum çünkü hatayı, uyuşukluğu verimsizliği cezalandırıp; elinden gelen herşeyi ortaya koyanları fazlasıyla ödüllendirir. [...]Son olarak, iş hayatını seviyorum çünkü hergün taze bir maceradır."
Büyük resme baktığınızda R.H.Cabell'in sözleri etkiliyor. İş dünyasının aslında herkese hak ettiğini verdiğini ve belki bir iç adeleti olduğunu savunuyor.
Başka bir bakış açısıyla, gerçekten iş dünyasında duygusallığa yer yok mudur?
Peki gerçekten öyleyse, nasıl olur da Daniel Goleman'ın aralarında Lucent Technologies, British Airways ve Credit Suisse gibi firmaları da kapsayan 188 firmayla yaptığı araştırma aksini söyleyebiliyor: "Mükemmel performansın bileşenleri olarak teknik becerilerin, IQ düzeyinin ve duygual zekanın oranını hesapladığımda, duygusal zekanın bütün kademlerindeki görevler açısından diğerlerinin iki katı kadar önemli ortaya çıktı." (1)
Üstelik Goleman birçok duygusal zeka araştırmasındaki gibi sadece liderlik koltuğunu hedef alan yöneticileri değil, üç temel yetkinlik grubunu kapsayan geniş bir kitleyi analiz ederek bu sonuca varıyor. Bunlar:
1- Muhasebe ve iş planlaması gibi teknik beceriler,
2- Analitik akıl yürütme gibi bilişsel yetiler,
3- Başkalarıyla birlikte çalışabilme ve değişime önclük etmede etkinlik gibi duygusal zeka içeren yetkinlikler.
Duygusallık ve duygusal zeka aynı kavramlar olmasa da paydalarının duygu olduğu bir gerçek.
Yani, 21.yüzyılda duygusallık, duyguların akıllı yönetimi ve elbette duygusal zeka iş dünyasında önemli bir rekabet avantajı sağlıyor.
Öyle ki, McClelland küresel gıda ve meşrubat şirketinin çalışanlarıyla gerçekleştirdiği "duygusal zekayı" geliştirme süreci, %20'yi aşan performans artışıyla sonuçlanmış.
Belki duygusal zekanın (EQ - Emotional Intelligence) kazanımlarına bu kadar somut değinen Goleman için EQ bileşenleri nedir?
Harvard Business Review Esaslar kitabındaki 10 konudan biri arasında yer alan duygusal zekanın tanımı ve bileşenleri bana 80'lerin vazgeçilmez çizgi filmi Voltran'ı (2) hatırlattı: beş aslanın bir araya gelmesinden oluşan dev robotu temsil eden Voltran çizgi filmini, iş dünyasındaki benzetmelerimde sık sık kullanırım. (
Not: Sabancı Üniversitesi'nde bir sunumumda yeni nesil öğrencilerin Voltran çizgi filmi hakkında hiçbir fikri olmadığını fark ettiğim günden beri Transformer'ları kullanmayı tercih ediyorum.
)
İşte, iş dünyasında duygusal zekanın beş Goleman bileşeni:
Özetle, her bileşen için öncelikle kendinize basit ama bir o kadar net şu soruları sormalısınız:
Öz-bilinç:
Kendinize güveniyor musunuz?
Gerçekçi bir şekilde hayatınızı değerlendirebiliyor musunuz?
Kendinizi bağışlayan bir mizah duygusuna sahip misiniz?
Kendini Ayarlama:
Güvenilir ve dürüst müsünüz?
Belirsizlik karşısında rahatlığınızı koruyabiliyor musunuz?
Değişime açık mısınız?
Motivasyon:
Güçlü başarı dürtünüz var mı?
Başarısızlık karşısında bile iyimserliğinizi koruyabiliyor musunuz?
Kuruluşunuza sadakatle bağlı mısınız?
Empati:
Yetenekli kişileri geliştirmeyi ve elde tutmayı başarabiliyor musunuz?
Kültürel farklılıklara duyarlı mısınız?
Müşteri ve alıcılarınıza hizmet ediyor musunuz?
Sosyal Beceri:
Değişime öncülük ediyor ve uyum sağlıyor musunuz?
İnandırıcı mısınız?
Ekip kurma ve yönetmede uzman mısınız?
Tahmin edebileceğiniz gibi yukarıdaki sorulara siz, ortaklarınız ve ekibiniz ne kadar çok "evet" cevabı verirse o kadar yüksek bir EQ anlamına geliyor.
Tabi "Hayır"lar da farkındalık ve iyileştirme için bir fırsat demek oluyor. Bireysel ve dolayısıyla kurumsal EQ'nun artması için her safhada sorulması gereken diğer önemli bir soru da "nasıldır?"
Voltran aslanlarına ve EQ sorularına sade bir "evet" yanıtı yetmez. "Evet ama Ben bunu nasıl yapıyorum? Ya çevremdeki diğerleri? Normal bir günde nasıl yapıyoruz? Ya işlerin yoğun olduğu dönemlerde? Daha iyi nasıl olabilir?" gibi sorularla istikrarlı bir EQ vizyonu oluşturmak şart.
Bu yazıyı dünyanın en ünlü inovasyon gurularından biri olarak anılan Clayton Christensen'in "Olmak İstediğim İnsan" kitabından (3) bir sözüyle tamamlamak istiyorum:
Gölgeye ihtiyacınız varsa fidan ekin.
İş dünyasında birçok fidanı aynı anda ekip, hiçbirini doğru düzgün sulamayan insan ve kurumlarla karşılaşıyoruz. Duygusal zekası yüksek çalışanlar ve firmalar, ne kadar gölge istediklerini önceden karar verip ona göre fidan ekeceklerdir. Fazlası güç kaybı, azı ise başarısızlık hissine sebep olacaktır.
Kaynaklar
1) Esaslar - The Essentials, Harvard Business Review Press, Optimist Kitap
2) http://en.wikipedia.org/wiki/Voltron
3) Olmak İstediğim İnsan, Clayton Christensen, Optimist Kitap
Yazı Serisi Önceki Yazılar
İş Dünyası, Girişimcilik & Networking Ertuğrul Belen Yazı Serisi powered by Optimist Kitap - Bölüm 3 | İş Modeli (Girişimcilik İklimi dergisinde yayınlandıktan sonra link verilecektir.)
© Copyright 2008-2013 Ertuğrul Belen – Bu sitede yayınlanan tüm içerik hakları Ertuğrul Belen ve Business Networking Akademi'ye aittir. Herhangi bir şekilde alıntı yapıldığı takdirde “Kaynak: Ertuğrul Belen – www.networkingakademi.com” ibaresi kullanılmalıdır.
Ertuğrul Belen, Yazar Eğitmen - Girişimci
@ertugrulbelen
Ertuğrul BELEN | Networking Akademi