Yönetim kurulu toplantıları, dernek ve işadamları organizasyonları ve diğer sosyal kulüpler… Farkında olmadan 3-5 dakikalık sunumlar hayatınızın her noktasına girmiş durumda. Peki siz gün içerisinde birçok defa fikrinizi ve düşüncelerinizi etkin aktarmak için sahne almaya hazır mısınız? İş dünyasındaki başarısızlıkların yüzde 70 gibi yüksek oranının bu sunumlardaki iletişim ve ifade eksikliklerinden kaynaklandığı söyleniyor.
Yapılan bir başka araştırmaya göre ise kitle önünde konuşmak ya da sunum yapmak, ölüm korkusundan daha ön sırada yer alıyor. Onlarca hatta yüzlerce çift göz her adımınızı seyrediyor; ağzınızdan çıkan her kelimeyi takip ediyor.
Dışarıdan bakıldığında, bazı insanlar için kalabalık bir gruba konuşmak, bir kişiye konuşmak kadar doğal ve rahat bir süreç gibi gözükür. Oysa iyi konuşmacılar bu yeteneklerini geliştirmek için yıllarını bu konuya vermiş ve defalarca tekrar yaparak kendilerini eğitmişlerdir. Hayatta kullanılmayan her şey eskimeye ve unutulmaya mahkumdur. Bu, aynen yerinden kımıldamayan sıfır kilometre bir arabanın zaman içerisinde paslanması gibidir. Sürekli konuşulmayan bir lisanın unutulması da buna benzer. Sunum yapmanın, aslında, yeni bir lisan öğrenmekten farkı yoktur. Pratik yapıp, deneyim edindikçe daha rahat ve etkili sunumlar yapmaya başlarsınız.
Kişilik ve yetkinliğinizi belirlemek, planlamak, içeriği oluşturmak ve bunu hedef kitleye etkili aktarabilmek sunum başarınızın ana hatlarını oluşturur. Ama bu yola çıkmadan önce bilmeniz gereken önemli bir konu var! Albert Mehrabiam’ın “Silent Messages” çalışması, sunum sırasında görsel etkinin yüzde 55, ses ve tonun yüzde 38, içeriğin ise sadece yüzde 7 oranında önem taşıdığını vurguluyor. Bu doğrultuda, neyi anlattığınızdan çok nasıl anlattığınız olayın püf noktası oluyor. Dolayısıyla, yüzde 7’lik içeriği o kadar etkili ve çarpıcı bilgilerle oluşturmalısınız ki, vücudunuz, sesiniz ve tüm görsel materyaller, fikrinizin uydusu olsun…
Bir insanın ortalama dikkat süresi 25-30 saniye arasında değişiyor ve insan beyni karşılaştığı her durum karşısında “ilgileniyorum” ya da “ilgilenmiyorum” mesajını veriyor. Bu durumda sunumun ilk bir dakikası geri kalan sürenin de geleceğini belirliyor. Aynen gazetede bir makale okumak gibi (“Gazete Metodu”)… Eğer makale ya da haber başlığı çarpıcıysa bir alt başlığı okur ve ilginiz devam ediyorsa tamamı için dikkat ve zamanınızı ayırırsınız.
“Gazete Metodu” hem asansör konuşması olarak adlandırılan ayaküstü tanışmalardaki 30 saniyelik kişisel tanıtım için, hem de organize sunumlarda geçerlidir. Gregory Berns diyor ki: “Bir kişi dünyanın en iyi fikrine sahip olabilir. Ancak yeterince kişiyi ikna edemez ise o fikrin hiçbir önemi olmayabilir”.
Fikrinizi bir hikaye gibi düşünmeli ve içeriğini organize bir şekilde planlamalısınız. Anlatım karşınızdakine o deneyimi yaşamayı arzulama hissini vermelidir. İçerik hazır olduğunda ayna karşısında defalarca tekrar ve bu tekrar doğrultusunda iyileştirme, olmazsa olmaz başarı etkenidir.
Sunum gurusu olarak bilinen Apple Kurucu Lideri Steve Jobs “Sadelik en sofistike olgudur.” diyor. Hikayeniz doğal olsun ama hayallere dokunsun, sesiniz ve vücudunuz heyecanınızı yansıtsın.
Görünmeyen maliyetlerin ilk sıralarında iletişim kaynaklı finansal kayıplar (kaçan satışlar, yapılan yanlışlar ve azalan müşteri portföyü) yer alıyor. Krizin etkisini sürdürdüğü bu dönemde, her maliyetini özel incelemeye -due diligence- almış firmaların, belki etkili sunumun gücüyle de ilgili bir finansal kalem açma zamanları artık geldi.
Ertuğrul BELEN | Sabah İK İşte İnsan