Tarih: 14 Ağustos 2003 Yer: NewYork City
23 yaşındayım ve otomotiv devi General Motors’un hazinesinde Wall Street’le çalışıyorum. Öğleden sonra tüm hayatı durduran tarihin en büyük elektrik kesintisi yaşanıyor. Ülkenin neredeyse tüm kuzeydoğu kesimi karanlığa yenik düşüyor (http://en.wikipedia.org/wiki/Northeast_Blackout_of_2003).
“Birkaç dakika içerisinde her yer aydınlanacaktır” düşüncesi akrep ve yelkovan arasındaki ara açıldıkça yerini tedirginliğe bırakıyor. Jeneratörler sadece acil işlerin bitirilmesi için yeterli. Metrolar çalışmıyor. Her binada asansörde kalan birilerinin hikayesi şehir efsanesi gibi hızla yayılıyor. Cep telefonları aşırı aramadan kilitlenmiş, çalışmıyor.
Kablosuz bağlantının yaygın olmadığı 2003 senesinde diz üstü bilgisayarların en alasına 3 saat batarya ömrü biçiliyor. Teknolojinin soluğu tükeniyor, ne zaman şarj edeceğinizi bilmediğiniz bilgisayarınız size %10 kalan bataryasıyla “tükendim” çığlıkları atıyor. Sizin için en değerli kişilere ulaşmaya çalışıyor, konuşamıyor, mesajlar atıyor, okunur diye ümit ediyor ancak diğer bir taraftan evvelsi akşam şarj etmeyi unuttuğunuz cep telefonunuzun son enerji dilimini nasıl kullanacağınızı düşünüyorsunuz.
Tüm bunlar yaşanırken, kesintinin sabotaj, saldırı, deprem ve diğer kriz türevi sebeplerden olabileceğini duyuyorsunuz. Dakikada en fazla 500 kelime hızla düşünebilen beyniniz endişe, kurgu ve panikle 700 limitini zorluyor.
Neredeyse 24 saati zorlayan bu kesinti, bir deprem gibi herkesin yaşamını aynı anda durdurmuştu. O gün, olası bir kriz veya felaket sonrasında (eğer sağ kalmışsam) yaşantıma geri dönme kriterinin aslında tüm çevreme yeniden kavuşabilmem olduğunu fark etmiştim.
Bu farkındalıkla bazı önemli öncelik ve hazırlıkları belirlememi sağlamıştı (“krizde networking”):
• Beynimiz bir çark gibi işliyor ve panik anında resmen duruyor. Çarkın yeniden çalışması ve beyindeki kelime savaşının dakikada 600-700’den, mantıklı bir insanın konuşma hızı olan 140 kelimeye inmesi için soğukkanlılık gerektiriyor. Bunu başarmanın ve şoktan çıkmanın en önemli yoluysa çarkı çalıştıracak ilk bölümün, yani ailemizin iyi olduğunu öğrenmekten geçiyor. Bunu teyit ettikten sonra sırasıyla dostlarımız, iş arkadaşlarımız ve işimiz gibi diğer konuları düşünmeye ve normale dönmek için iyileşmeye başlıyoruz.
• Telsiz telefonlar hayatımızı kolaylaştırıyor. Ancak basit bir elektrik kesintisi bu teknolojiyi etkisiz bırakıyor. Bu sebeple, işyerinde ve evde muhakkak elektriksiz, santrale bağlı olmayan kablolu sabit bir hat olmalı.
• Olası bir felaket sırasında ailemiz şehrin dört bir yanında olabilir ve tüm iletişim araçlarından mahrum kalmış olabiliriz. Aile fertlerinin böyle bir durumda buluşması için önceden bir mekan belirlemesi gerekiyor. Böylece, herkes birbirine kavuşmak için nereye gideceğini biliyor. Bu da paniği engellerken, bir sonraki adımı atabilmek için soğukkanlılığı tetikliyor.
Bugün evinize döndüğünüzde (varsa) kasanızı açın ve sizin için değerli olan eşyaları nerede sakladığınızı düşünün. Bunların içinde olası bir afet sırasında kaybedebileceğiniz cep telefonu ve bilgisayar gibi teknolojik aletlerinizdeki telefon, email, adres ve diğer tüm iletişim bilgilerinin bulunduğu bir hafıza kartı ya da yazılı notlarınız da var mı?
Japonya depremi bize mal, mülk, iş ve herşeyimizi bir anda kaybedebileceğimizi çok acı bir şekilde yeniden hatırlattı.
Bu felaketi unutup günlük yaşantımızın akıntısına kapılmamalıyız! Benzer bir durum için hazırlanmalıyız.
Bizi ayakta tutacak en büyük değerin, çevremize yeniden ulaşabilmek olduğu bilincini oksijen gibi düzenli solumalıyız.
Ertuğrul BELEN | Sabah İşte İnsan